16 Şubat 2011 Çarşamba

Sonsuz Aşk.



Bilmediklerim ilgimi çekmiyor aslında. Düşünüp durduğum bu öykülerin, hikayelerin nasıl ortaya çıktığı? Aşk ne? Aşk kim? Aşk nasıl? Aşk...

Söylentiler doğru mu mesela? Kısaltmaların eseri mi?

Bu içimdeki kelebeklerin sırrı ne? Kendimi şartlamış olabilir miyim? Her gördüğümde nefesimin hızlanması, kalp atışlarımın dört nala koşmaya başlaması, yanıp duran ben... Bir şeyler yanlış belki de. Bir şeyler çok düşünülmüş.

Kandırmayalım birbirimizi. Sevgi nedir bilmiyoruz hiç birimiz. Anlamıyoruz. Sevdiğimiz zaman sevilmeyi bekliyoruz da, sevildiğimizde hiç umursamıyoruz. Değişiyoruz. Gizli saklı şeylerin gizemine kaptırıyoruz kendimizi.

Biri var hayalimde, bir öykü, bir hikaye...

O var mesela. Gelmiş, yanımdaymış, yorgunmuş, mutluymuş, dokunmuş, yanmış, yakmış, sevmiş, sevilmiş, sevişmiş.

Bi ben varım mesela. Bekleyen, düşünen, dokunan, yanan, yakan, seven, sevilen, sevişen...

Sebepler yok. Sonuçlar yok. 2 kişi var. 2 insan. 2 mutlu insan. 2 sevgili var. Dağılıp duran aklıma mukayet olan, beni yoldan çıkaran, belki hizaya getiren bi adam var.

Şu romanlardaki aşklara sahip olmak için bi yarımı verebilirdim sanırım. O adamların yaptıkları fedakarlıklara değebilecek kadın olmak için. Herşeye göğüs gerebilecek cesarete sahip birinin kollarında olmayı o kadınlar kadar çok isterdim ben de.

Sevgisi, tutkusu sonsuzluklardan kopup gelmiş bi adamın kadını olmak vardı. Hayatında bunu yaşamamış birine sen ne dersen de. Sen ne yaparsan yap. Şefkati de sarsın seni. O'nun kadını olduğum için mutlu olayım mesela. Yüzümden anlaşılsın mutluluğum. Olmaz mı? Olamaz mı?

Sonsuz aşk var mıdır? Varsa bize rastlar mıdır? Rastlasa değeri anlaşılır mı? Sanırım kararımı verdim. Bu yazılar hikaye. Biliyorum ben olanları da...

Sonsuz aşk yoktu ya...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder