26 Nisan 2011 Salı

Karın Ağrısı...


Bahar geldi diye mi böyle ki? Kıvrım kıvrım kıvranıyorum. Midem? Değil. Karnım? Değil. Kelebekler falan.

Çok acayip şeyler olmakta. Bir heyecan fırtınası, lodos, samyeli. Ay neyse.

Anlamadığım şeyler oluyor. Aylardır böyle kıvranmadım, içimde kurt var sanki kemirip duruyor.

Tam "uslandım artık, yok yaramazlık" derken olacak iş miydi şimdi bu?

Neyse ben de Veve'ysem bi yolunu bulur, atlatırım. Hiç hiç. Düşünmeye gerek yok. :P

Ahhhhhhhhhhhhhhhhhhhh karnım!

Yan Bari...


http://www.dailymotion.com/video/xicsrl_serkan-cayri-yan-bari-beyaz-show_music


Sağda gez, solda gez, istediğin yolda gez.
Arada eve uğra, biraz da bu kolda gez.

ahahahahaha. Rumeli türkülerini seviyorum sanki ben. :D

18 Nisan 2011 Pazartesi

Bişey Vardı.


11 Aralık 2009'da İzmir'de yediğime, içtiğime bir şey katılmış olmalı. Ne olduğunu bilmiyorum. Ama oraya ayak bastıktan sonra birşeyler oldu.

Başladı hikaye. Bi çekim, bi büyü, bi kalabalık, bi karışıklık.

Olaya nerden, nasıl başlamalıyım? Bi anlasam.

İzmir'e gidişim olaylı olmuştu zaten. Ne olduysa orada oldu. Gittim. Otele yerleştim. Arkadaşlarımla dışarı çıktım. Sonra dönüp uyudum. Ertesi gün öğlende yemeğimizi yerken başladı olaylar silsilesi. Bir şey oldu ve 4 kızın oturduğu masaya bomba düştü. Masaya gelişim bile bi başkaydı.

- Oha! Oha! Oha! "What's your room number" neydi? He? Yanlış anladım? Di mi?

Tabi ki yanlış değil. Sonrasında başka bir bomba düştü ortamıza.

- Erkek milleti yapaaaaaaaaaaaaaar!

Yaptı da.

Sonrasında ipin ucunu kaçırmış olabiliriz. Yani sorunlu, arızalı kim varsa dibimde bitmiş olabilir.

Paratonerliği böylece başlamış bi insana ne tür bi topraklama yapılsa kendine gelir? Fikri olan?

Tuhaf bi çekim gücüne sahip oldum mesela.

Biriyle bi konuşmam, karşılıklı gülüşmem yeterli oluyor. Sonra kurtul, kurtulabilirsen. Çekil kenara, kaçabilirsen...

Her Güne Bir Fotoğraf.

16 Nisan 2011 Cumartesi

Gyrna Se Mena...

Bu şarkı bende tuhaf hisler uyandırıyor. Böyle aşkını ilan edip bi taraftan da kendine sövmüş gibi. Belki hiç alakası yok. Yarım yamalak Rumca'yla bişey anlamam mümkün değil tabi.

O'nu düşünüyorum. Midemde bişeyler var. Bu karın ağrısı beni öldürecek. Bi heyecan. Kalp atışlarım hızlanıyor. Nabzım almış başını gitmiş belki de. Nefes alamıyorum. Alsam yetmiyor sanki. Konuşamıyorum. Ciddi ciddi konuşamıyorum.

"Bu başka" diyorum da kimse dinlemiyor. Geçer mi geçmez mi? Bilmiyorum. Ama umurumda değil.

Çok tuhaf.

Ah bugün bir de düğün var. Hazırlık yapacağım aklım sıra. Spordan geldim. Rezil kepazeyim. İzmir'e gitmedim diye o kadar sinirliyim ki. Düğünü yapacak zaman buldu Seda. :( İnsan bi sorar. :(

12 Nisan 2011 Salı

Ben Şapşal Mıyım?


Yapmadım di mi? Yaptım.

Söylemedim di mi? Söyledim.

Gülmedim di mi? Güldüm.

Her hatayı yapmışım. Evet, aldık başımıza belayı. Büyü başa sardı.

Ne dilediğimi bilmediğime eminim. Allah'ım ben bu hatayı tekrar tekrar yapmak zorunda mıyım? Ya da hep temkinli mi olmak durumundayım?

Hani şöyle olsa artık durumum :

Ben hiç bir çaba göstermeden ( bu kez olduğu gibi ) O gelse. Bir şeyler yapsa, aklımı çelse. ( çelmek ne kelime resmen tutuldum. ) Bi de değişken olmasa. ( bi anı bi anını tutsa yani. )

- Olsun, varsın. Biz yine de memnunuz.

Heee! Halimizden memnun olmayalım da ne? Olmayan olaylara karşı mı duralım yani? Etten önce tencereye düşmekten vaz mı gecelim artık?

Bi büyü ki bu adam umursamaz olduğunda deli gibi aklımdan geçiyor. Adamın gözünde değerim olsa zerre ilgilendirmiyor beni.

Sevsen sevilmiyorsun, sevilmesen deli gibi düşünüyorsun. Ay bi çözümü yok mu bunun? Şapşal mıyım ben?

Ne Garip Adam...



Tam herşey normale döndü. Ben de öyle. Bi baktım yine bozulmuş. Yine kaymış tipi. Yine dağılmış.

Allah'ım neresinden tutsan elinde kalıyor aslında. Tam kendine geliyorsun bi anda bünyen bozuluyor, tekne alabora...

Başa sarıp anlatıyorum. Adam korkunç mesefeli, müthiş karizma, zor, ulaşılmaz, imkansız, yakışıklı, hoş, değişik, tuhaf, GARİP.

Buraya kadar tamamı için "hayal" denilebilir. Duydum gibi hatta. Yok değil. Neyse şu ana kadar herhangi bir macerası duyulmamış, görülmemiş, bilinmiyor. Biz de tabi bir kuşku içten içe. Acaba?

Benim olay zaten belli. Sevindirik, sırıtık, küçük, mavi, bişey.

Bişey oldu. Ne olduğunu idrak edemeden telefonda buldum kendimi. Sonra beklemede kaldım. Öeh! "Neler oluyor yahu?" sorusuna cevabı bulamadan bi baktım ki garip bi durumda kalmışım.

Tek iyi yanını söylüyorum şu 4 günde baya bir format attım kendime. Bi baktım yok eskisi gibi hisler. Cuma günü gibi değilim mesela. Bi anda gelmiş, hooooooop almış götürmüş. İyiymiş, iyi gelmiş. Devamını bekliyoruz.

Garipsin, maripsin ama söz dinliyoruz.

10 Nisan 2011 Pazar

Taktik!


Önüm, arkam, sağım, solum taktik.

- Sen arama, o arasın.

- Mesaj attıysa beklet, meşgulsun sansın.

- Ağırdan al.

Ah! "Satmışım anasını" demek vardı aslında. Ne diye kasıyorsak kendimizi?

Ben mesajı geç atsam ne değişecek? Meşgul olsam O'na ne? Ben arasam açsa n'olur? Faturam fazla gelir, başka? Çabucak netleşse herşey, kafamız çok bulanmadan, olmaz mı? Ağır olunca ne olacak sanki?

Zaman geçiyor. Vakit doluyor. Tren kaçıyor...

Haydi bakalım. Saat kaç olmuştu? Bi sigara da ben mi içsem? N'apsam? Volta mı atsam odanın içinde? Yas mı tutsam? Çıldırsam mı bi başıma? Sakin mi olsam?

Zafere Giden Yol...


Bildiğin tuhaflıklar abidesi oldum.

Dün olan olaylar sonrası herşeye ve herkese karşı aynı tavrı takınabileceğime eminiz. Neden? Kim kim? Ne için?

Neler olduğunu anlatsam inanamazsın aslında.

Beklemediğim bi an, beklemediğim bi insan, beklemediğim bi haber...

Ve bütün gün aynı karın ağrısını çekmek. Beklemek. Bir adım beklemek. Evet, yeni bi umut için bi adım bekliyorum.

Bu kez farklı. Bu kez sil baştan. Bu kez sıfırdan.

Ve hayatımda ilk defa "benim olsun." diye dua ediyorum.

Ve ilk defa böyle birini görüp tanımanın verdiği mutluluk var üzerimde.

Eskiler eskide kalmış. Geriye kimse bakmamış. Masal bitmiş, herkes evine dağılmış. Bi köşede küçük bi kız yeni umudunu ararmış.Arar da bulamazsa diye umuduna bir ışık vermişler. Gördüğünde anlasın. "Sen O'na aitsin." demişler. Umut yola çıkmış. Küçük kız beklemeye devam etmiş. Umut gelene kadar küçük kız üzülmüş, ağlamış, yıpranmış, büyümüş. Umudu karşısına çıktığında da değerini daha iyi anlamış.

Burcu bugün şu sözü söyledi. "Zafere giden yolda çekilen çile kutsaldır." Çile değil de beklemek öldürüyor insanı. Ha gayret az kaldı. :D

8 Nisan 2011 Cuma

Her Güne Bir Fotoğraf.



Bu biiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiir!




Bu da ikiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii!

Ego Dağları...


Gözümün içine bak

Ne gurur ne yasak yok hiç etrafında

Dön bir de kendine bak

Bu ego, bu ufak dağların hünkarına


Kendine dön de bir bak

Bu kadara kasacak

Neyin var o kadar havayı basacak

Yine sinir ettin

Beni mahvettin

Ne vardı dün gece dönseydin

http://fizy.com/s/1ah045

6 Nisan 2011 Çarşamba

Çalsın Sazlar!




Nasıl içesim var... Nasıl sarhoş olasım var, anlatmam mümkün değil.

- Çalsın sazlar! Oynasın kızlar!

Kıvamına gelmek de lazım bu ara. Belki 23 Nisan'da Bursa'da yaparım bu işi.

Biliyor musun? Sana sadık kalmaktan da sıkıldım ben. Niye yani? Kime yaranıyorum ki? Sana mı? Senin için bi önemi var mı ki? Yok.

Bütün yalanlar, bütün hikayeler son. Bitti.

Senle de son kez görüşüp bu durumu bitirmek en iyisi.

- Ben seni sevdim be aptal. Seninle körü körüne sevişmedim. Benden utandığının da farkındayım. Ve dahasına katlanamayacağım. Ben istedim, böyle oldu. Ben istedim, ben seçtim. Ben hata yaptım, ben vazgeçtim.

Şimdi de içelim, güzelleşelim.

Bi Melek Vardı...



Bir melek vardı,aşkı fısıldardı.
Elimde o büyülü ellerin hayali kaldı.
Uyku imkansız,umut vicdansız.
Güneş bile dedi ki kendine "doğmak anlamsız"
Ağladım delice, elimde boş bir şişe,
Kutladım bu gece sarılmanı başka kollara.
Yapayalnız biçare, ölüyorsam kime ne!
Benzedim bu gece, yine boş sokaklara.

Model - Bi melek vardı...

http://fizy.com/s/21q848

5 Nisan 2011 Salı

Şerefe...





Ağladım delice elimde boş bir şişe
Kutladım bu gece sarılmanı başka kollara


Güvenmememin sebebi ne peki benim?

O yatak başındaki maşa tokalar sonrası nasıl beklersin ki sana güvenmemi? Hesap sormadım sana. Gıkımı çıkarmadım. Dönüp sarıldım, göğsüne yasladım başımı.

- Kimdi? Neydi? Güzel miydi? Çok mu zekiydi? Sevmiş miydin? Sevmiş miydi?

Sorularla boğuştum kaç gece. Sonra klasik. Bitti.

Seninleyken senden başkası olmadı benim hayatımda. Bilemezsin tabi ki.

- Küçük, aptal kadın.

Daha önce karşıma çıkarsalar seni

- Bu adam için üzüleceksin sen, aklını karıştırıp, içini deşecek bu. Kocaman yaralar açacak ruhunda. Hırpalayacak, yakıp yağmalayacak seni. Kaçıp kurtulmak istemeyeceksin. Bile bile atacaksın kendini ateşe. Aptal olacaksın. Sevsin diye bekleyeceksin de ruhu duymayacak. Kör olacak sana karşı, dilsiz olacak, sağır olacak. Senin yerine başka kadınları duyacak. Sevecek. Uğruna yapmadığı kalmayacak.

Deselerdi.

- S.ktirin gidin!

Derdim ben. Ben böyle bi adamı sevmem ki. Aptal olmam ki. Acı çekmeyi isteyecekmişim. Hadi ordan. Yapamaz. Kimse benim canımı yakamaz!

Büyük konuşmamak gerekliymiş. Konuşmak gereksizmiş. Herşey bir bir yazılıymış zaten. Herşey benim kontrolüm dışındaymış.

O herkesin beğendiği umursamaz hallerim bi yere kadarmış.

Ben n'aptım biliyor musun? Bi rüyaya tutundum. Tutunacak bir dalım yokmuş gibi. Sığınacak bi liman gibi. Saklambaç oynarken gördüğüm o virane ev gibi.

Ben istedim böyle olmasını. Kabul. Ben seçtim seni! Daha ilk gün söyledim herkese "bi kaç gün geçsin" diye. Bi kaç gün geçti. Biraz zaman geçti. Bikaç ay geçti. Yıl dönüyor. Seni ben seçtim. Ben yaptım! Bile bile "lades" dedirttim herkese.

23 yıla sadece bi aşk sığdırdım. Bi kez aşık oldum ben. İmkansıza. Ama bi kez sevdim ufaklık. Bi kez birini kendimden daha çok önemsedim. Hı hı.

Ben sevdim. Sen seviştin. Aramızdaki en büyük fark o "iş"ten kaynaklanıyor.

Denedim. Başkasının kollarında da olmayı denedim. Yanında da. Öptüm, kokladım, sarıldım. Ama yapamadım ki. Hastayım belki. Son radde belki.

Sonra birini buldum. İyi geldi. Yaralarımı sardı, korudu, kolladı. Baktı gözlerime gördü galiba. Hiç bir şey söylemedi bana. İçinden konuştu. İçinden anlattı.

Kutlamalar yaptık hep beraber. Güldük, eğlendik, şarkılar söyledik. Baktı herkes.

- Ne umursamaz kız.

- Dünya umurunda değil.

- Bu kız yaşlanmaz.

Üzülmüyorum sanıyorlar. Hiç üzülmedim. Hiç kırılmadım. Hiç ağlamadım. Hiç kimse yakmadı canımı. Sorsan zaten "bana bir şey olmadı."

Annemin yaptığı en iyi işti sanırım bana aldırdığı tiyatro dersleri. Hayatımı bi sahneye çevirip oyunculuğumu konuşturmak çok işime geldi gerçekten.

Kapandı perde. Yine kaldık başbaşa. Bi şişe, bi kadeh, bi hatıra, bi rüya...

Hepsi için içiyoruz artık. "Şerefe!"

Mutluluklar diliyorum. Yeni kadının ve sana kaldırıyorum kadehimi. Rüyamı da hatıralarımın en derinine gömüyorum. Mavi gömleğin, bej keten pantolonunla birlikte "ölü hatıralar mezarlığına" gönderiyorum. Ve tekrar kadehim senin için havada "şerefe ufaklık"...

4 Nisan 2011 Pazartesi

Boyu mu? İşlevi mi?



Herkesin temennisi, takıntısı başka. Ben de insanların boyuna takmış vaziyetteyim.

Yanımdaki adam uzun olacak arkadaş! Merdiven kullanırım gerekirse. Oh! Umurumda mı dünya?

Belki zıplaya zıplaya öpebilirim onu ama onu da ben düşünmeyeyim. Alsın kucağına. Ne yapayım yani?

Neler harcandı gitti? Ah bi bilsen. Müthiş güzel adamların boyunun kısa olması da benim sorunum mu yani? Benim suçum mu? Sevmiyorum.

Herkese göre değişir. Kimisine göre şekilciyim ben. Olsun dert değil. Şekil de önemli. Adamın içine bakarak almıyorum ki. Önce boy, pos, endam görünüyor. Sonra konuştukça açılıyor. Ne yapalım yani?

Sen hediyeyi aldığında kutusuna bakarak fikir yürütmez misin? Eeee ne farkı var? Mantık aynı. Sen dışına bakarsın, içini düşünürsün. Ben de dıştan bakıyorum hoşlanmazsam almıyorum. Budur!

Açık konuşalım, büyük insan seviyorum. Güzel insan seviyorum. Ara da hatalarım da olmadı değil. Hala da yapabilirim, potansiyelim var. Fakat bu gerçekleri değiştirmiyor.

Ben "boy" diyorum. İlgili olmayabilir, sevgili olmayı beceremeyebilir, hissetmeyi bilmeyebilir. Ama istediğim adamın en önemli özelliği "kocaman" olması.

Yazının başka yerlere çekilmeye müsait olduğunu bile bile namüsait bir hal takınıyorum karşınızda. Okuduğunuz kelimeler altında başka şeyler aramayın. Yüzeyde ne varsa, kelimeler ne anlatıyorsa o'dur! Düşünmek isterseniz de tutan yok.

Keyif sizin. İster yanınızda sizin boyunuzla bi adamla dolaşırsınız, ister yere ona tepeden bakarsınız, isterseniz yanınızda merdiven taşımayı bile düşünürsünüz. Seçim sizin.

- Aman bize nasip olur inşallah, boyuna da posuna da bin maşallah!!!

İstekler...


Yine mi?

"Olmaz artık" desem de olmasa. "Bitti artık" desem bitse.

Renklerimi alıp götürdün bana bir şey kalmadı artık. Griler, siyahlar, kahveler üstüme üstüme geliyor. Yok renklerim. Yok benliğim.

İsteklerim vardı benim. Huzur gibi. Yemyeşil bi çayırda yatıp mis gibi havayı içime çekmek gibi. Şefkat gibi. Bi devin kollarına sığınan bir çocuk gibi. İlgi gibi. Hastayken elinde çorba kasesiyle karşında duran anne gibi. Tutku gibi. Dokunduğunda alev alev yandığını hissettiğin bi ten gibi.

Çığlıklar atmak istiyorum belki de.

- Yeter!

Gitmek istiyorum belki.

- Yalnız da yaşarım.

Sevmek istiyorum belki.

- Bi sen varsın.

Sevilmek istiyorum belki.

Sığınmak istiyorum ya da.

- Huzur bulmak istiyorum.

Yanar mıyım yine? Alev alev. Kollarında erir miyim yine? Yaşadım mı daha önce hiç? Sever miyim seni? Bencilliğimi bitirebilir miyim? Kendim gibi düşünür müyüm seni?

Ne istediğimi bilmiyorum sanırım. Ya da isteklerim hep aynı olduğu için ehemmiyetsiz geliyor.

Tek isteğim var. Bi tane. Benim için en önemlisi belki.

Bi devin kollarında küçücük kalmak dışında bi isteğim yoktu benim. Çok şey mi istedim?