30 Mayıs 2011 Pazartesi

Bi Umut.

Koyver gitsin.

Ne olacaksa olsun.

Kim üzülecekse üzülsün.

Kim gülecekse gülsün.

Kim isterse çıksın karşıma.

Kim isterse vazgeçsin dönsün arkasına.

Ben burdayım. Ben umut ediyorum. Ben yaşıyorum. Ben yapıyorum. Benim bu hayat. Benim bütün kararlar.

Sen bi varsın, bi yoksun. Bi yanımdasın, bi fersah fersah uzağımda. Bi yüzümü güldüren sensin, bi geceler boyu hıçkırıklarımın sebebi.

Sevsen olmazdı böyle. Sevsen üzmezdin. İstesen gitmezdin. İstesen vazgeçmezdin. İstesen kollarımı boynuna doladığım, başımı omzuna koyduğum adam sen olurdun. Sen yanımda olurdun. Ben yanında, yamacında olurdum.

Ben gülerken gülmeden bakabilir miydin yüzüme? Ben başka bi yere bakıp daldığımda "aklından neler geçiyor?" diye sormaz mıydın? Sen elimi tutmaz mıydın?

Çığlıklar atıyorum içimden. "Neler oluyor böyle?" diye. Anlamıyorum tüm olanları. Neler geçiyor aklından? Ben değilim dalıp uzakları seyreden, uzaklarda olan sensin. Önümde buzdağları. Kime ulaşmaya çalışıyorum ki ben?

Kimi, neye inandırmaya çalışıyorum? Benim, ben! Bi inansan ya. Bi güvensen ya sözüme.

Çok içtim belki, sen attığım mesaja geri dönmedin belki. Sonra eskilere tutundum belki. Elimde olanlara sımsıkı sarılma ihtiyacı duydum belki. Ben seni istedim yine de. Onu istemiş olsam farklı olmaz mıydı?

Gideceğim yer de, bana açılan kollarda olmaz mıydı? Biliyorsun aslında. İçten içe kabul ediyorsun haklı olduğumu. Hala mantıklı davranmaya gayret ediyorsun.

Devam et. Nasılsa kaybeden sensin. Ben demiyorum "bunu da denemedim" diye. Sen düşün şimdi. Sen devam et.

16 Mayıs 2011 Pazartesi

Aşk İstiyoruz!




Her bahar, her yaz, her güz, her kış aşk istiyoruz. Birilerinin bize bizim kadar yakın olmasını istiyoruz. Kalabalıklardan uzaklaşıp bi O'na kalmak istiyoruz.

Arıyoruz, tarıyoruz, soruyoruz, soruşturuyoruz, bakıyoruz, görüyoruz da doğru kişileri bi türlü bulamıyoruz. Kuru kalabalıktan sıkılıp O'nunla doldurmak istiyoruz da O nerede bilmiyoruz.

Birinin elini sımsıkı tutup, etrafını umursamayan insanlardan olmak istiyoruz da sesimizi duyan yok. Onu kendinize çekip "benimsin" diye fısıldamanın hayalini kuruyoruz da hayallerdeki o beyaz atlı prens yok.

Sessiz sessiz derin derin nefes alan, uykusunda bile güzel olan birini istiyoruz da uyanıkken güzelini bulamadık daha. Hata yapıp bizi üzmekten ölesiye korksun istiyoruz "hatasız kul olmaz" sözüyle karşımıza geçiyorsunuz.

Sabrını sınamak istiyoruz deneme kabinleri önünde, "bu nasıl olmuş?" sorusunu sorduğumuzda "sen ne giysen güzel olur" diyip hiç sıkılmamış gibi yapan bi adam hayal ediyoruz aslında.

Sahilde koşu yarışı yapıp yarışın sonunda kollarına atlamak istiyoruz o adamın. Tutacak adam yok.

Bir sürü insanın içinde bizi hayranlıkla seyreden bi adam istiyoruz. "Yanımdasın diye mutluyum" hissi yaşatacak. Gözünün önünden kaybolduğunda endişeye kapılacak.

Sınırları olmayan araya mesafe girememiş aşklar istiyoruz. Dokunduğunda tepeden tırnağa titremeni sağlayan, gözlerinin içine baktığında senden başka bir şey göremediğin, sarıldığında bedenini değil de içini ısıtan bi adam istiyoruz.

Dudaklarından ismin döküldüğünde yüzünde bi gülümseme oluştursun, gözün ondan başkasını görmesin istiyoruz. Bi sesini duymak, bi yüzünü görmek için dağları delmesini değil de işini gücünü 1 saatlik kenara atmasını istiyoruz.

Uzakta olsa bile bişeyler yapsın da bizi hatırlasın, kendini hep hatırlatsın diye bekliyoruz. Olmayanı arıyor, olmayanı istiyoruz.

Bir devin kollarında küçücük kalmayı arzu ediyoruz, aşk istiyoruz da haber alamıyoruz. :)

Sıradaki.


İstemeden de olsa senden bahsediyorum bazen. Seni istemiyorum artık o kesin. Tamam. Herşey güzel de ben senle yaşadıklarımı geri istiyorum. İade? Para üstü? Kesinlikle değişim olmasını istiyorum ben.

İçimde senle yaşadıklarımı değiştireyim, başka biri geçsin yerine. Artık

- Sıradaki...

Diye bağırmayalım mesela. Her kadeh havaya kalktığında "sıradaki" demeyelim. Olmaz mı?

11 Mayıs 2011 Çarşamba

Soru = Soru


Neler olmuş? Neler bitmiş? Neler gelmiş? Neler tükenmiş? Tüketmişiz, yoketmişiz, bitirmişiz, son olmuş işte.

Sorsan gücümüz yok. Sorsan inancımız yok. Sorsan kendimize güvenimiz yok. Olanlar karşısında öyle kalıyoruz ki. Öyle bir güç geliyor ki...

Biraz çalışıyor bazen kafamız. "Adamına göre muamele" nedir hatırlıyoruz arada sırada... Gözlerimizi kaçırmıyoruz da içine içine bakıyoruz karşımızdakinin. Gözleriyle kalmıyor bakışlarımız buluştuğunda, en derinde gizlediklerini görüyoruz biz.

Yaptıklarımız yetmezmiş gibi yapacaklarımıza anlaşma öneriyoruz. Haddimize sanki...

- Sadece seni seveceğim...

- Seninim...

Nasıl büyük yalanlar öyle? Nasıl derinden etkiler insanı? Nasıl yaralar, hırpalar? Haberin var mı?

Birine bağlanmak bu sözleri söylemek kadar kolay değil mi?

- N'olacak yahu? Söyledik de noterden tasdikli kağıt mı aldık sanki?

Yaşarız biz bu yalanlarla. Kendimizi de kandırırız. Safız ya. Bekleriz. Dönüp gelir, affetmemizi ister kesin. Şu Dünya'da bi biz kaldık bu yalanlara inanan.

Ne zaman birinin omzuna başınızı koyduğunuzda sadece onu düşündünüz siz?

Kabuslarınızdan uyandığınızda; ter içindeyken sizi sakinleştiren O muydu?

Aman yine saçmaladım işte. Yine hatırladım olanları falan. Ooooooooo sıradaki... :P

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Doğru Zaman...



- Oh be içimden geldiği gibi davrandım sonunda.

Dedikten sonra geriye dönüp baktığında birşeyler görmeye çabalarsın ya. Hani elle tutulur, gözle görülür bişeyler... Bulamazsın da olduğun yerde kala kalırsın ya. Nereye gideceğini bilemezsin. Rüzgarda savrulmak da var. Durup birine yaslanmak da...

Ve hayatında ilk defa ne kadar gücün olduğunu kestirirsin gözüne. Kabul edersin " o kadar güçlü değilim" diye. İşte o zaman çıkar karşına.

Anlamadığım bi sarmal içinde buldum. Kıvrılıyor, bükülüyor. İtiyorum. Anlamadığım bi yere çekiliyorum sanki. Kuytu, köşe ararken yine ortada kalıyorum.

Nefes nefese kalıyorum. Sarsın, sarmalasın diye bekliyorum artık. Çığlıklar boşa, haykırışlar boşa...

Tam yıkıldığımı sandığım anda bi anda biri bi el uzatıyor ya. Çırpınışlarıma karşılık veriyor ya. Beni inandırıp yeniden başlatıyor ya bunun nasıl bir duygu olduğunu hiç bilmemişim ben. Hiç güvenmemişim. Hiç görmemişim.

Yaşadığım şeylerin her birine farklı isim koymak gerekliymiş de ben bilememişim. "sevdim" diyerek geçmişim. Kime? Neye? Niye? Sorular soramamışım zamanında.

- Hepsi bu mu?

Diyerek daha fazlasını isteyememişim.

- Azla da yetinebilirim.

Fikri gelip çöreklenmiş başıma. Girmiş bi kurt gibi, minik minik kemirmiş. Yeter sanmışım. Yetmez, yettirememişim.

Ben değilmişim zaman mevhumuna sığınan. Ben değilmişim "şimdi değilmiş demek ki" diyen. Bekleyen benmişim de bi bekleten varmış meğer. Bi anda nerden geldiği belli olmayan bi dev varmış. Tutmuş elimi. Yüzüme bakmış, Korkmuş tepkimden.

- Çekip elini, dönüp giderse?

Diye sormuş. Deliyim ya, yaparım sanmış.

Farketmemişim de yorulmuşum ben. Yorgunmuşum. Hırpalanmışım bunca zaman. Olmayan insanları "var" kabullenmişim. Her güne bi çentik atmışım. Geçen günlerin "kayıp" olduğunu görmek istememişim.

Hayatımda ilk defa dinlenmek için bir limanım var belki de. Hayatımda ilk defa birinin elinden tutup "İstiklal Caddesi"nde yürüdüm ben. Nasıl bi duygu bu? Tarifi yok.

Tam da

- Kimseye güvenemem artık.

Derken başka bişeyin içinde buldum kendimi. Başımı omzuna dayadığımda huzurumu kaçırmayacak bi nefesi var.Yüzüme vurduğunda uykumu da kaçırmaz belki. Üşüdüğümde elimi hep öyle tutarsa bu liman daimi bile olabilir, belki.