5 Şubat 2011 Cumartesi

Kıskançlık.


Nasıl bi duygudur? Nasıl sarar seni? Nasıl içten içe yanar durursun?

Neden huzuru bulan birini yeniden karanlığına sürüklemek için onun aklını karıştırırsın?

Sen nasıl bir yalansın? Nasıl riyakar?

Biliyor musun? Sen huzursuzlukla mutlu olabilecek kadar huysuzsun.

- Düşümde gördüğüm adam...

Düşümdeki adam sen değilsin. Hayallerimdeki. Beni gözünden sakınan bu adam sen olamazsın belki de.

Baksana etrafına... Bak ve gör. Ben O hayallerindeki kız mıyım? Değil miyim? Anlamıyor musun?

Sen kısıtladıkça daha çok açılıyorum. Senin inadına. Bi farketsen. Ele avuca sığmam ben. Beni bırakırsan karlısın. Tutup sıktıkça nefes alamam. Belki de ölürüm.

Baş ağrısı bu benim için. Bırak ben yolumu bulurum. Bırak ben düşünüp dururum. Bırak.

Kıskançlık; hani "kendine güvenmeyen insanın hastalığı"ydı? Güvenin tamsa eğer bu yaptığın saçma değil mi? Beni sıkboğaz etmenin faydası ne ki?

Her gün, her dakika birinin benden ilgi beklemesi çok şey... Şey işte. Basit, sıkıcı, yorucu, garip. Bunu ben beklerim. Başkasının bunları beklemesine alışmam zor.

Sen iyisin. Sen güzelsin. Sen benimsin. Ama sana bunları duyurmak gibi bi niyetim yok ki. Bildiklerinle yetin bence.

Hazır olmak gerek tüm olanlara. Tüm bunlara. Tüm zorluklara. Tüm başarılara. Sana yetmek gerek. Seni kendime ait kılmam gerek. Bi kerede, bi nefeste, bi öpüşte. Ama ilk andan beri biliyorum sanırım. Aynı rüyayı 2.kez görsem bile O değil senin yerin yanım, biliyorum.

Farketmesen de tanıştığımız ilk andan beri ben seni seviyorum. Aşık değilim belki. İçimde büyük devasa bi ateş yok belki. Ama kararlı sönmemek üzere yanan bi ateş var. Bitmez, sönmez umarım.

Lütfen, biliyorsun ki kıskançlık gereksiz. Kıskançlık kötü. Kıskançlık saçma.

Farket yanımdayım. Kimseye böylesine kalbimi açmadım. Kimseye. Ve ne yaptıysam geride. Ne istediysem oldu. Dahasına ihtiyacım yok ki.

Benim limana ihtiyacım var. Öyle dalgalarla boğuştum ki, bir de sen çıkma n'olur? :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder