30 Eylül 2010 Perşembe

Yine...

http://fizy.com/s/1lsc01

Kurban ve Yine...

Şarkıyı ben çok özlemişim. İyi geldi iyi. Ohhhh...

Ah bu arada ben eşeğim. :)



Bildiğiniz eşek. Dün dün çok saçma şeyler yaptım ben. Ya önce çok gereksiz bi buluşma, arkasından eskiyi arama...

Evet evet ben yaptım. Haydin hayırlısssııı... Hayır yani "bitti bitti" diye bık bık konuşan ben değilim sanki. HAy bu kararsızlığın anasını... Avradını... Yedi sülalesini...

Neyssee.. Eee nerde kalmıştık? :D

27 Eylül 2010 Pazartesi

Kadın Ne İster?



Özledim. Birinin kollarında olmayı. Nefesini duymayı. Kollarının arasında hiç bişey düşünmemeyi. Birinin varlığını özledim.

Aslında kadınların istekleri çok fazla gelir ya değil be. Bi erkeğin yakınlığı, sıcaklığı, anlayışı herşeyi silip süpürür.

Ne kadar dengesiz olursa olsun sarılıp öpmenize karşı gelemez. İster bunu. Dahasını da bekler hatta.

Bi arkadaşının yanında otururken göğsüne çekse, sarsa sarmalasa diye bekler. "Bak benimle." demenizi değil hissettirmenizi bekler. Şımarmak ister. Öyle çocuk gibi konuşmak değil de tüm çocukluklarına gülmenizi bekler.

Yüzüne baktığınızda gözlerinizden okumak ister herşeyi. Aklınızdakileri orda göreceğini sanır. Sanar ki tüm sözler orda gizli. Teninize dokunduğunda yanmayı bekler içten içe. Yan yanayken ayrı olmayın ister.

Sevmeyi de ister, sevişmeyi de. İkisini ayrı ayrı istemez. Bir olmasını bekler.

Onu mutsuz etmemenizi ister. Uzakta olsanız bile hep çevresindeymiş hissi yaratmanızı, gözlerini kapatıp yüzünüzü görmeyi bekler.

Bütün yalanlara inanır işin kötüsü. Bütünü, hepsi, tamamı... Kandırmış olsanız bile aldanmayı ister.

Biteceğini bilse bile tersinin olmasını içten içe diler.

Kadın dediğin korunmak ister, sıcaklık, yakınlık bekler, en basiti sevilmek ister. En derin sevgiye sahip olmak ister. Yasak elmayı bulmuş gibi. Günahlarını unutup her şeyi sevaba dönüştürmek ister. Seninle beraber. Senin kollarında. Senin sesinde. Senin teninde.

Tüm derdi, tasası yok olur. Sen olursan. Bir olursan.

İstediğine ulaşmak için bekler durur. Bir gün gelir sanar. Masallardaki gibi kerevetine çıkacağına inanır ya. Asıl zorluk odur hep. Yok ki kerevet. Yok ki. Gökten düşen 3 elma da yok. "KAndığın, kandırıldığın yeter." der.

Olmayanı oldurur belki, ölmeyeni öldürür içinde. Hep ister o kadın. Hep bekler. Seni, sevgini...

Sevgiyi bulmak o kadar zordur ki kadın için. Olmayan sevgiyle avutur kendini. Azla bile yetinir. Azını bulsa çoğunu aramaz belki. Yanında olsaydın, sevseydin yeterdi. Belki...

Help...




Hani insan durduk yere hüzünlenir ya. Ya da bi anda içinde bir çoşku hisseder. Aklı karışır, afallar. Durum aynen öyle.

Keyfini de yerine getiriyor insanın zaman, moralini de bozuyor. Ne istiyor ki senden, benden? Nedir uğraşıp durduğu?

- Artık beni asla yaralayamaz hayat eğer istemezsem...

Yok yaralar. Sen istesen de istemesen de yaralıyor. İçinde söylemek istediklerini biriktiriyorsun ya. O köşede başlıyorsun önce, sonra tamamını kaplıyor içinin.

Derin geliyor herşeyin anlamı. Dipsiz kuyular gibi. Her fikir, her anı, her hatıra. Sonra kendi canını yakmak için daha derine dalıyorsun. Nefes almayı unutuyorsun. Hava yok. Boşluk yok. Günışığı yok.

Suyun altında çıkardığın sesler duyulmaz.

- Luk. Luk. Lak.

Kim ne anlam çıkarır ki? Sen anlatamadıklarının anlaşılmasını bekliyorsun. Henüz düşüncelerimiz okunmaya başlanmadı. Keşke başlanmış olsaydı ama yok işte.

Bazen etrafındaki kalabalığı yarıp "yeter" diyesin geliyor ya. Onu da içinde tutuyorsun. Bi bıraksan kendini, bi tutmasan... Öyle kuru kalabalık ki, öyle boş...

Utanmıyorlar bir de fazlalık yapmaya. Terslemekten de anlamıyorlar. Ne ilgisizliğin soğutuyor onları, ne fazla ilgin, alakan... Yok işe yaramıyor.

N'apsam? N'apsam da kurtulsam?

22 Eylül 2010 Çarşamba

Peyki.

Tamam şaka yaptım. Ne evlenmesi ya?

-Çapkınım. Hovardayım. 24 ayardayım.

Kabul ama o kadar değil. Bu sefer öyle olmaz yani.

10 yıl sonra evlenmem garanti. Ozan'ın teklifi öyle geçerli.

Eyvallah.

21 Eylül 2010 Salı

Help



Hazırlık yapmak lazım dimi?

N'apsak? Çok süslü püslü olamam ben zaten. Bi sade, düz elbise yeter. Alt tarafı imza atacağım. N'olacak yani?

Ayyy! Daral geldi. Neyse. Susuyorum ben. Sustum hatta.

Yardım lazım ama.

Evleniyorum.



Evleniyorum. Çok ani oldu biliyorum ama. Evleniyorum. Sizde kurtulun bende. Ohhh beee....

Mavi...



Bu pozun aynısını söyleyeyim de Aziz'le çekelim. Mtv'deki arkadaşım. İyidir. Düşüncelidir. Ama sonuçtaaaaa erkektir. Ne kadar ne olabilir?

Neyse. Bu pozu bende vermeliyim. Çok sevdim.

Bu arada renk olabilsem sanırım mavi olurdum. Olurum. Hala daha. Lacivert ve mavi arası renklerin tümü olurdum. Olurum. Olurum.

Yalnız.



Bi ben kalsam. Kimse olmasa yanımda. Tek bir Allah'ın kulu. Yaratık, canlı. Olmasa. Bir süre. Kaybolsam mesela. Kimse aramasa. Sormasa. Beni düşünmese. Beni düşündürmese. Aklımı karıştırmasa.

Ne müsait aklım varmış karışmaya. Ne istekliymiş allak bullak olmaya. Ne can yakarmış. Ne çok iğnesi varmış. Batar dururmuş sürekli.

Yalnız kalmalıyım ben. Kendi halimde olmalıyım. Kendi dertlerime kendim çare bulmalıyım. Öyle teselliyi başkasında aramak kurtarmaz. Hani umursamazdım ben? Hani bu umursamaz hallerim sinir ederdi insanları? Niye değiştim ben?

Hani bencildim ben? Hani? Niye ben üzülüyorum o zaman? Tamam 1-2 güne geçer bişey kalmaz ama niye yani? HAngi ara değiştim bi kere? Kim değiştirdi? Hangi olay?

Ben söyleyeyim kesin şu "abi" değiştirdi. İşledi içime, psikolojimi yerle bir etti. Ona güvenmediğimden, öğrendiklerimle daha da soğuttu, korkuttu beni. Ondan oldu. Tüm suçlu O.

O kadar erkek arkadaşım varken ben nasıl böylesine büyük bir hata yaparım anlamıyorum. Onlar da mı bişey öğretmedi bana? Neyse insanın bir hatası olmuş çok mu? Değil. Hatalar insanlar için? Evet evet öyle. Düşünmeye değmez.

Arıza Mood...




Duvarlara anlatmalı derdini insan. Ne de olsa bi tek onlar sana kalıyor. Seninle sabahlıyor. Gecelerine ortak oluyor. Duvarlar dinlesin beni.

Anlattıklarımı, anlatacaklarımı, içimi, dışımı... Beni bilsin önce. Beni anlasın. Cevap veremese de dinlesin dursun. Gözyaşlarımı saklasın. Gizlesin hep.

Sözler yetmiyor bence. Anlatamıyorum. Nasıl bi ruh halim olduğunu... Ne istediğimi, ne düşündüğümü... Yetmiyor kelimeler. Dökülmekle bitmiyor. Hala bişey var. Yutkunamıyorum. Canımı yakan bişey. Acısı, sızısı başka.

Bugün Levent yayın sırasında ağlarken

- Bak koyun gibi sözünü dinleyen çocuğun değerini bilmedin, şerefsizin biri n'aptı sana?

Dedi. Şerefsiz değil de anlamadı o. Farketmedi. İşine gelmedi. Yanlış zaman.

Ah hala kendimi kandırıyorum. İyi kız olmak zorunda mıyım sanki? Kötü olsam kime ne? Küfretsem, bağırsam, çağırsam, vursam, hırpalasam... Ahhhh!

Issız bi yere gidip bağırmak istiyorum. Yankılansın sesim. Ama benden başka kimse duymasın.

- İstemiyorum seni.

- Sevmedim.

- Alışmadım.

- Umursamadım.

- Hiç olmadın ki...

diye haykırayım mesela. Kandırayım kendimi. Çocuk gibi kendi söylediklerime inanayım. Sonra daha inandırıcı olsun hayatım. Ciddi insanlarla beraber olayım. Ciddi olayım. Gülmeyeyim. Ağlamayayım.

Ne çok taktım he. Ben böyle miydim? Yani böyle biri miydim? Yoooo... Ne maceralar atlattık yahu. Neler geldi karşımıza? Ahhhh... Uzatmaaa... Uzatmaaaaaaaaa!

Yoluma Çıkma.




Jehan Barbur - Yoluma Çıkma

Yoluma çıkma sen desem
Canımı yakma sen desem
Uzak durup
Beni biraz anlar mısın?
İçimi yormadan gitsen,
Ömrümü çalmadan bitsen,
Benim hikayem deyip
Susar mısın?

Yine yasak suskun günler
Konuşmadan gelip geçer
İncelmiş bir şarkıda
Seni söyler

Sonu kayıp yarım izler
Görünmeden silinirler
Kırılmış bir oyuncak gibi renkler

Bugün bu şarkıya taktım. Resmen takıldım.

- İçimi yormadan gitsen, ömrümü çalmadan bitsen.

Ayyy! Bitti ya. Daha n'olsun?

Yok kıymete bindi şimdi. İlla acıtmalıyım ben canımı. Üzmeliyim falan. Yoksa olmaz. Mazoşist olduğumdan şüpheleniyorum. Yok kesinlikle öyleyim.

Dinleyelim...

20 Eylül 2010 Pazartesi

Ateş!




Farkettim ki ateşle oynuyorum ben. Burada yazmak bir şey değil de. Yaptıklarım, söz dinlemeyişlerim...

Evet "ateş"le oynuyorum. Çivi çiviyi söker - sökmez. Gider - gitmez. Biter - bitmez.

Aklım başka söylüyor, duygularım başka. Bir diyorum ki "zaman gerek bana." bir de "yenisi gelsin.".

Ahhh! Ne hissediyorum ben? Hayalkırıklığı dışında. O çok ağır. Yani baksan unuttum izi yok. Ama sorsan... Peki O?

Ahhhh! Aklına bile gelmediğime eminim. Oysaki geliyor olsaydım... Banane be! Ne ikilem ama heee... Ne düşündüğüme bile karar veremiyorum.

Hayır bu eziyet niye?

Tuğçe'ye göre :

- Birine değer verdin, sevdin, istedin. Ondan.

Deniz'e göre :

- Sevdim ondan.

Burcu'ya göre :

- Çok uzattım.!

Haklı çok uzattım. Ben değil miydim? "2 gün takılırız, biter" diyen? Evet bendim. Eee 2 günden "azıcık" daha uzadıysa n'olmuşşş?

Elinin körü! Ateşle oynuyorum ben. Ahhhhhhh!

Partiiiiiiii!




Ya biz kızlarla toplaşacaktık hani? Hani dağıtacaktık? Hani sabahlayacaktık? Hani? Hani?

Tabi ben ayarlamadım ya. Ondan oldu. Tamam tamam geri döndüm. Yeniden açılabiliriz. Toplayıp hepinizi eve kapatayım ben en iyisi.

Bir pijama partisi, bir abur cubur günü, ne bileyim bir aksiyon olsun. İçelim, güzelleşelim, eğlenelim, coşalım. Ayyyy!



Buldum! Buldum!



Karaoke günü yapalım! Heyttt! Var mısınız? Şu an çalan şarkıyı söylemek istiyorum radyoda. Demet Akalın - Olacak olacak. Ay olsun sende rahatla bende. :)

Evet evet. Bu olay güzel. Yarın anlatıyorum kızlara. Gidiyoruz. İçiyoruz. Eğleniyoruz. :)

Üstüneeeeee bir deeeeee neyse sustum. :)

Dövme.




Normalde sevmem. Hatun kısmına da yakıştırmam. Ama olaya bakın ki. Bunu sevdim. Çok güzel durmuyor mu? Sırtı açık şeyleri zaten severim. Böyle dövmem olsa. Daha da çok severim sanırım. :)

Uyarı..




Sanırım yanlış oldu. Birileri birilerini uyarıyor da. Benle ilgisi yok. Yani kimseden yardım istemedim. Kendi işimi kendim de görürdüm oysa.

Ama yok. Niyet başka. Adam başka. Tanıyor ya. Biliyor ya. Ona giderim sanıyor. Teselli armağanı yerine koyuyor kendini. Ne yazık.

Yoruldum. Hepinizin varlığından. Olmasanız keşke. Unutulsam ben bi köşede. Aramasa kimse? Sormasa... Yok olsanız mesela. Hani istekleriniz olmadığından silip gitmeleriniz var ya. Onu yapsanız. Gelmeseniz.



Yapamazsınız ama dimi? Yeniden yeniden başa sararsınız. Karşılaştığımız yerde salyalarınızla muhattap olurum. Dimi? Ahhhh! Ben yaptım ama. Benim yüzümden.

Herkesle konuşmak niye? Herkes her konuşmayı doğru algılamaz. Algılayamaz ki... Niyetler farklı. Ben gülüp, konuşmayı düşünürken onlar... Ayyyyyy!

-Helppppp!

Bi akıl verin. Verdirin. Hepsini def etmek için en mantıklı en iyi yolu seçeyim.

Ortak noktaları :

1. Yanlış
2. İmkansız
3. Aptallar sürüsü
4. Beyinleri farklı yerde
5. Amaçları farklı
6. "S.ktirin gidin" diyemiyorum.
7. Yararları yok.
8. Zararları yok.
9. Hepsi birbirinin önüne geçmeye çalışıyor.
10. Bi sıralamaları yok.
11. Kendilerini bi halt sanıyorlar.
12. Sebepsiz yere trip atabiliyorlar. - ki umurumda mı? pek sanmıyorum. -
13. Her gün bir diğeri beni bulmakta.
14. Aklımı karıştırmaktan öteye gitme ihtimalleri yok.
15. Mantıksız yaklaşımları var.
16. "Boy uzayınca akıl kısalır mı?" sorusunu beynime beynime sokuyorlar.
17. Çevre değişimine gitme ihtimalimi yükseltiyorlar.
18. Yaşlılar.
19. Takıntılılar.
20. İşleri güçleri olsa ne olur başları bağlı.
21. Sadakatsizler.


Sanırım en bomba olanı. Sonuncusu. Sille tokat dövesi geliyor insanın. Akılları başlarına gelsin diye. Ama imkansız tabi.

Neyse yardım bekliyorum. Bi el uzatın yahu.

Radio...



Radyo olayını sevdim. Çok fazla hemde. Ya bi de alışırsam? Oyyy... Hiç bir sakınca yok. Alışabilirim. Eğlenceli. Levent'i de sevdim.

NOT: Beni evlat edinsin ama oooooooooo...

Yine!




Ey kör anla! Bu yer bu gök boş!

Böyle tüllerle sardık, sarmalandık. Dağıldık. Dağıttık. Aklımızda karıştı, içimizde. Değiştirdik bir sürü şeyi. Değişemedik bir türlü.

Arkamızda bıraktık sandık. Sanmakla kaldık hatta. Hep yanımızda getirdik sorunları. Hep problem. Her adımı aynı hatalarla attık.

- İçimde bi boşluk var. Geçmiyor.

Diyorum ya. Geçmeyecek sanırım. Bunu farkettim. Ne doldurduysam almadı. Yetmedi. Bitmedi. Bu hissi yok edemiyorum.

Geçiremedik bir türlü. Aç diyorum işte. Aç. Gözü doymuyor. Ne yaptıysam başaramadım ya benim beceriksizliğim.

Bişey eksik. Bi parça. Bi his. Bulamıyorum. Anlamıyorum.

Bu boşluk, bu açlık geçsin başka bir şey istemiyorum. Nedir ki bu böyle?

Bi.



Kararsızım çok. Cidden. Ne istediğimi bilmiyorum sanırım. Hani derler ya "ölmekle bayılmayı birbirine karıştırıyorsun." . Heh işte o! Tam benim için söylenmiş.

Bi gitmek istiyorum. Bi gelmek. Bi yok olmak istiyorum. Bi var olmak. Bi yüzüm gülsün istiyorum. Bi can yakmak.

Yaktım sanırım. Kırdım geçirdim milleti. Üzdüm fazlasıyla. Karıştırdım kendi aklım gibi.

Hangi limana uğrasam bi sorun yaratıyorum. Benden kaynaklı. Bir dakikam bir dakikama uymuyor. Bi "yaee ne saçmaydı dimi?" diyorum. Bi "güzeldi be.". Ayyyy.

İçimdeki arızayı susturamıyorum. Karar da verdiremiyorum. Ne istediğini bilmiyor ki. Neyi? Niye istediğini de bilmiyor. Hep bana hep bana yapınca da. Amaaaan...

Neye inat ediyorsam? Anlamıyorum. Koy g.tüne. Ohoooo... Düşünüp düşünüp, kurup kurup sinirleniyorum. Ay ne gerek var?

Bana iyi gelecek birileri vardır bi yerlerde. Arkadaşlarım var bi kere. Hayda breeeee!



Kapattım gözlerimi. Bekliyorum. Ya da dur yavaş yavaş ilerleyeyim. Bir şeyler geride kalmalı. Hatta kaldı. Kaldıysa niye düşünüyorum hala? Ayyyy!

Aha!




Bilin bakalım aklıma ne geldi. Fotoğrafı tanıdınız mı? Büyük ihtimalle tanımışsınızdır.

Candy ve Teryy. Biliyorum işte. Benim arıza modelleri bulma sebebim bu adam! Bütün suçlu Terry.

Sen yaptın arkadaşım. Küçükken hayallerime sızdın. Şimdi kim çıksa karşıma "arıza"ları seçiyorum. Tuhhh.. Rezil.

Sevdi, Sevmedi.




Bi seviyor, bi sevmiyor. Bi sevdi, bi sevmedi. Bi düşünüyorum, bi düşünmüyorum. Bi aklımda, bi değil.

Bi yanımda, bi yok. Bi "ben iyiyim.", bi "beni benimle bırakın.".

Bu "bi"ler hiç bitmez yalnız. Hep ikilemler. Arada kalmalar. Bi yap-boz sanki.

Sananeeeee! Sevsin sevmesin sananeeee!

Evet ya banane. Bi durun düşünüp geliyorum.

İz.

Yazmayayım diyordum ama dayanamıyorum. Çabuk unutmak da koyuyormuş insana, unutulmak da. Bi yerde, bi köşede izi kalsın istiyor insan. İz bıraksın.

Onunla geçirdiğin zamanı düşünüyorsun. "Güzeldi." diyorsun. Geçmeye çalışıyorsun. Deneme yapmaya çalışıyorsun. Olmuyor. İçin almıyor. Alamıyor. Diyorsun ki "onun gibi olmaz.". Olmayacağını biliyorsun madem niye deniyorsun?

Gelip geçiçi diye hareket ettin de n'oldu? Geldi. Geçmedi. Eh yani. Hata üstüne hata. Aşk acısı gibi bi durum söz konusu değil. Ayrılığın koyması gibi bi durum da yok. Alışmışım sanırım. Konuşmaya. O'na.



Garip bi durum. Caner'den ayrıldığımda böyle bişey yoktu. Onu bi yerlerden silme gereği de duymamıştım. Tuhaf "klasik kız" hallerine büründüm. Büyüyorum galiba. Düşünüp düşünüp, kurup kurup büyüyorum. Biraz da büyütüyorum sanırım.

Sanırım bana en çok koyan kendimi kandırışım. Yani bana karşı bişeyler hissetti sanıyordum. Ahh! Hissettikleri başka şeylermiş...

17 Eylül 2010 Cuma

Deja Vu!




Ay bu tarz şarkılarla dalga geçerdim ya ben. Öyle olmuyormuş. Soner'e evlenme teklif edeceğim gördüğümde. Sözlere bak. Benim yaşadıklarım hep aynı şeyler değil malumunuz birinden "evlenmek" istediği için ayrıldım. Bir diğeri başka...

Ama nakaratı var ya şarkının. Of diyorum. Of diyorum bi kere daha. Sevdim şarkıyı. Baya eğlendim hatta. :D

Bu zincirin halkası kırıldı yavaş. yavaş
Yok mu yarını arkasi
Sürer mi soguk savaş
Bunu da kaldıramaz yüreğim
Şimdi işin yoksa ugraş

Bence salla bundan sonra,
Ne fark eder o yada bu..
Hep aynı sahne hep aynı perde
Sanki aşk dejavu bu

Oyyy!

Salı günü Efes Pilsen Kulübü'nin daveti var. Ama gitmiyorum ki ben.

Neden? Niye?

Keyfimdeeeen... :)

Yalnız gizliden gizliye popüler bir blog yazıyormuşum haberi yokmuş.Ay kimler neler diyor yahu. Mutlu oldum çok.

Teşekkürler efendim. Teşekkürler.:)

Bendeee!




Bende istiyorum. Çok güzel bişey bu. Cidden güzel. Nereden bulabileceğimi bilen varsa bir yok göstersin sevabınaaaaa.... :) İsyanım varrrr!


Şu an Murat Soner'in bana armağan ettiği şarkıyı dinlemelisiniz. Ajda Pekkan - Seveceğim. hahahahahahahahah! Haydin! Ohhhhhhh!

İçtim! İçtim!

Dün ben cidden yaramazlık yaptım sanırım. Yarım şişe votkayı tek başıma içtim. Hem de sek olarak.



Sonra n'oldu? Başım döndü. Dünya döndü. Herşey döndü.

Acayip eğlendim. Uzun zamandır bu kadar dağıttığım, dağıldığım bi eğlence olmamıştı. Gülnihal'le The Hall'daki Earth Hour gecesinden sonra böyle yaramazlıklar yapmamıştım. Vayyy be. Epey olmuş. Bir de alkol olayını "yılbaşı"ndan beri böyle abartmamıştım. Tuh yazık. :D Velhasılı kelam "Merve'yle olan neşe saçıyor insan" kıvamına geldiğinden dün gece bayağı cozuttuk. Hayır kelime ne anlama geliyorsa...

Ecem'i anlatmam lazım asıl. Tam oturmuş içiyoruz. Oğuzhan'ın odası stüdyo gibi zaten. Ses yalıtımları fln bile var. O derece. He ne kadar engelliyor. Orada durup düşünmek gerek.



Disco topu olayı beni pek bir eğlendirdi. Işık şovu yaptı bir de. Heh nerede kalmıştım? Ah Ecem! Ecem "apaçi dansı" denen şeyden yaptı. Hayır kız yetenekli arkadaşım. Oğuzhan'la Selim ayak uydurmayı başardılar da ben oturup video çektim. :)

Çok içtim. Çooook! İnanamadılar. Tam gidip "bi saat uyusam ya ben." fln derken Ecem geldi yanıma yattı. Baya fotoğraf çektiler. Aleyhimde delil olacak diye korkuyorum. "Sarhoşsun" damgası yemekten acayip tırsmış durumdayım. :)



Eve dönerken Selim nasıl bir araba kullandıysa başımın dönmesi geçti. İçmiş olduğum halde millete msn'de, facebook'ta, twitter'da laf yetiştirdim. Çok iyiydi ya.

Bir de 2 erkeğin beni erkek gibi gördüğü zamanlara geri döndük. Erkek olsam çekilmezmişim ama kız halimle erkek gibi olunca çekilme ihtimalim varmış.

Oğuzhan'ın yine abartılarına çok güldüm. "3000 yıl oldu ya görüşmedik.", "5 milyon kez gittim."

Selim'in çapkınlıkları. Adam bir rahat durmaz mı arkadaş? Yok annem durmaz. Her dakikası başka olay.

Velhasılı beni eve bıraktı Selim. Eve girdim. Direk üstümü değiştirip uyumuşum.




Sabah nasıl uyandığımı ne siz sorun ne ben söyleyeyim... :)

Hala şunu söylüyorum.

- Başım dönsün, dünya dönsün. Salla beni, herşey dönsün.

Kim sallar ki? :D

Ona Bişey Olsun İstedim.




"seni bir gün en yakının ele verirse eğer,
öğren susmasını ve ağlamamasını.
bir kavanozun içinde mavi bir gül
yetiştir her gün daha çok yaşayan.
bir masalın ağzını kapat ve yat
geniş odalarda. bir oksijen çadırında.
ona kötü bir şey olsun istedim.
bana aşık olsun istedim. "



Lale Muldur dizeleri. Şu an neler hissettiriyor bi bilsen...

16 Eylül 2010 Perşembe

Belki...




Hangi gece kalmadık ki baş başa? Düşüncelerimizle, kötülüklerimizle, iyiliklerimizle...

Pişmanlıklar yok mu asıl? Asıl onlar mahvediyor insanı. Sen onu yaptın, o yapmadı. Sen gittin, o gelmedi. Sen aldın, o vermedi. Sen bildin, o bilemedi.

Ne acı değil mi? Hep yaptıklarınla, yapmadıklarına başbaşa kalan sensin. O belki düşünmedi bile. Üzülmedi belki de. Senin yaptıklarını yapmadı, senin güldüğüne gülmedi, seninle eğlenmedi. Olsun. Varsın öyle olsun. Ne değişir ki?

Seni istemedi mi? İstemesin. Seni sevmedi mi? Sevmesin.

Kabullenmek değil de bir şeyleri değiştiremeyeceğini farketmek benimki. Konduramadığın herşey an be an karşına çıkıyor. Bir bir ağzına sıçıyor. Sen "hayır" dedikçe o "evet"lerle seni yerden yere vuruyor.

Ah yeter mi? Yetmez. Tüm aptallıkların diziliyor karşına.

- Canımı yakar bu sessizlik.

Beklersin. Diner sanarsın tüm acılar. Kalbindeki kırıklar, parçalanmışlıklar silinir gider, yine sen oldun sanarsın. Olmazmışsın. Olamazmışsın hatta. Gözlerinden dökülen her yaşa "değmez" diyerek vururmuşsun elini. Kim "yapma" dese en büyük eşekliğini yaptığını sanarsın. Yetmez. Yettiremezsin.

Dert mi tüm bunlar? Yetti der, vazgeçersin. Biter tüm kafandakiler. Bitirirsin. Belki bulursun yeni bi yer. Yeni bir dilek tutarsın. Belki var olur. Belki gerçekten mutlu olursun.

- Ohhhh!

Çekersin derinden. Gözlerini açar bakarsın. Kucaklarsın belki tüm dünyayı. Senin elinde değil mi? Hı- hı.

Bigün



Dikenli teller dolanmış etrafımıza. Başımızı kaldırıp bakamazmışız güneşe, aya. Ama biz de suç. Biz istedik tüm bunları.

Tek tek o telleri biz doladık çevremize. Tam kurtulacakken aslında bu sefer bataklığa saplandık. Çıkamıyoruz. Çırpındıkça batıyoruz. Ya bir el uzatacak biri bize. Ya da koyverip gidecek ölüme terkedecek.






İşte tam o an gelip elinizi uzattığınızda biri tutacak. Umudum var benim. Belki tüm acıları alıp götürecek. Belki aklımı başıma getirecek. Belki beni büyütecek. Neşeyle dolduracak.

Biliyorum ben. Biri "bigün" gelecek. Yalnızca benim için. Ben olduğum için.

Güneş!




Güneş doğdu içime. Tam olarak yüzüme vurdu. Aksiliğimi, memnuniyetsizliğimi aldı götürdü. Ohhhh! İçim ısındı.

Kalbin işine bak, yüzüne bakamaz. :)

Ay pek bir sevindirik hal üzerimde. Bu akşam da dışarıda olacağım için olabilir sanırım. Sevenim çok, sevdiğim çok.

Üzülmek mi? Bana göre değil ki. Bir tane bile asık suratlı fotoğrafım yoktur mesela. Neden? Yakışmaz çünkü.

Ah ne diyordum? Uzun bir aradan sonra az uyku, bol eğlence kıvamına gelmiş durumdayım.

Teklifleri bekliyorum. :)

15 Eylül 2010 Çarşamba

Öyle İşte...




Beklemekten yoruldum. Öyle yorgunum ki. Başımı ellerimin arasına alıp düşünmekten de yoruldum.

Yapma artık. Düşünmeme sebep olma. Ağlatma. Hırpalama. Yeter.

Durdurak bilmeden sevkedilen o fikirler.

Kabullenmek istemediğim tüm o hisler. Yeter.

Yoruldum. Yorgunum farkında değil kimse. Yokum belki de.

Ben bulamayacağımı bildiğim "şey"i aramak istemiyorum artık.

Sen n'olur artık karıştırma beni. Aklımı, kalbimi, duygularımı... Sen sebep olma. Var olma.

Görme, yaklaşma, dokunma mesela. Senden önceki gibi olsun. Sen olmamışsın gibi. Sendeki gibi yani. Senin hayatında hiç olmamışım gibi. Süper bir olay değil mi?

Yoo, hiç ağlamadım. Bir damla bile yok mesela. Bir kez bile düşünmedim "niye böyle yaptı"ğını. Hiç üzülmedim. Umursamadım yani. Bana bişey olmaz. Çok eğleniyorum. Ortam acayip iyi geldi.

Keyfim yerinde. Seni de düşünmüyorum. Senle geçirdiğim vakit hiç gelmiyor aklıma. Ah! Yalnızca bu kadar mı sanıyorsun? Değil. Müthiş insanlar var etrafımda, aynı senin gibi. Varlıkları neşeme neşe katıyor. Günümü gün ediyorum yani. Ay dur yeni başladım hatta.

Ya da ne anlıyorsanız o. Ne azı, ne çoğu. Bu kadar.

Bile Bile...




Sesimi duymam, ne zamandır araftayım.

İki arada bir derede kaldım. Sanırım. Yani. Aklımı karıştıran onca olayın sonucunda hissettiğim bu. Kendi haykırışlarımı bile duyamamak ne acı değil mi?

Anlatamadığım onca olaya karşılık anlattıklarıma aldığım tepkiler. Ya sizin duymadıklarınız? Bilmedikleriniz? Anlayamazsınız diye anlatmıyorum.

Ben bile yaşarken anlayamadım bi çoğunu. Geleni, gideni, seveni, isteyeni, akıllısı, delisi, gündüzü, gecesi... Ahhh! 22 yaşında değilim sanki. 22 dakikam kalmış gibi.

Her seferinde aramadan çıkar karşıma herşey. Arasam neler bulurdum acaba? Oyyy!

Sayenizde...



Yeniden denemeye kalktığım için, bana göre olmayan şeyleri yeniden yeniden yaşamaya çalıştığım için. Üzdüğüm, kırdığım için.

Onca kişiyi üzdüm, kırdım, hırpaladım. Sanırım ben sevmeyi de sevilmeyi de bilmiyorum. Dün Twitter'da biri "birinin kadını olmak istiyorum. Hem sevilmek, hem şımarmak..." demişti. Ne doğru söylemiş.

İstediğim tam da bu. Varlığını hissetmek istiyorum birinin. Yokluğuyla savaşmak değil. Canım her yandığında kollarını dolasın. Aklımı dağıtsın. Benimle olsun. Yalnız benim olsun. Tamamı hayal ürünü değil mi?

Yerimi bilmem, bilmem ne taraftayım.

Yerimi de bilmiyorum ben. Yurdumu da. Kırıldığım döküldüğümde sığınacak kimseyi de bilmiyorum. Ağlarken gözlerimi kapatmak dışında bildiğim tek bişey bile yok. Öyle boşum ki.

"Ya biriyle mi dolu oluyorsun?" diye sorarlar adama. Alakası bile yok. Ben boşluktan bahsederken kimseye bir şey hissedemediğimi söylemek istemiştim. Hissettiğimdeyse "boşa kürek çek"miş oluyorum. Yazık ya. Cidden.

Yoruldum ben. Savaşmaktan yoruldum. Ayakta kalmaya uğraşmaktan yoruldum. Beni rahat bıraksın herkes. Tüm o aklımı karıştıranlar. Bana musallat olanlar. Hepsi gitsin. Çöp olsun. Uzak olsun. O kadar fazlasınız ki. O kadar çok ve boşsunuz ki. Yaşınız ne kadar büyükse zararınız da o kadar büyük.

Kırılacak bir parça kalmadı artık. Dayanacak güçte. Kendime olan güvenim bile gitti. Tebrik ederim. Kızgınlığım güvenimi yerle bir etti. Tüm değerlerim yok oldu. Sayenizde.

Öyle saçma olayların içine çekildim ki. Size de insanlara da olan inancım tükendi. Ama dert mi? Yerine yeni inançlar bulurum. Olmadı Buddha'ya adarım kendimi.

Hoş-çakal...




Dün gece herşeyi sıfırlayıp hiç bir şey olmamış gibi konuşurken buradaki yazılarımı "giydirme" olarak gördüğünü söyledi. Peki. En güzeli. Sana söyleyemediklerim var burada. Aklımdan geçenler, canımı acıtanlar, beni üzenler.

Yanlışlarım var. Aslında isteyip de uygulayamadığım doğrularım da. Anlamazsın işte. Hoşuna da gitmez.

Bugünden sonra ne benden sana bi fayda gelir, ne senden bana. Ne isterim seni olduğun gibi, ne de kabullenebilirim. Canım acır. Hayalkırıklığımdan doğan yara büyür. İstemem.

Uzaklığın verdiği cesaretle...

Hoş-çakal ve hoşt-çakal...

Yerimi Bilmem...

Mor ve Ötesi - Araf bu şarkı beni benden aldı. Cidden. Öyle bi enerji verdi ki. Şu an tam "bana bişey olmaz." kıvamındayım.

Sözleri içime öyle işledi ki... Sanırım bu bi kaç hafta sadece bu şarkıyı dinleyeceğim ben. Tavsiye ederim. Bendeki etkiyi size yapar mı? Allah'ın hikmeti ya tutarsa...

kalbin işine bak yüzüne bakamaz.
ağlar durur sen uyurken.
yalnız olamayan böyle mi yapar dersen anlarım.

aşkın içine bak, en güzeline
hem var hem yok mu, bile bile
adalet yok ya, canımı yakar bu sessizlik

yerimi bilmem,
bilmem ne taraftayım.
sesimi duymam,
ne zamandır araftayım.

kimler varmış içimde yoklama yaptım.
deliler çıktı, cellatlar bir de şeytanlar.

http://fizy.com/s/1lut3n -- Dinle diye...

14 Eylül 2010 Salı

Nasıl Olmalı?


Nasıl anlatmalı? Nasıl dayanmalı? Nasıl rol yapmalı? Nasıl parmağında oynatmalı?


Hayatım nasıl olmalı?

Hayalimdeki adam/kadın nasıl biri olmalı?

Herkes nasıl farkında olmalı?

Ahhh! Nasıl olmalı?

İçin gider ya millete bakarken, sende niye öyle olmaz? Sen niye beceremezsin? Adamlar uzaylı mı? Senden benden iyi yaşarlar herşeyi. Biz niye beceremeyiz?

Ne'miz eksik? Ne düşünüyoruz da bir türlü devam ettiremiyoruz? Yok yok yerimiz burası değil. Biz aslında farklı bi gezegende, farklı insanlarla ya da canlılarla anlayacağız herşeyin değerini. Yok şimdi anlayamayız. İmkanı yok.

Sen farketsen de değişmediğinden herhangi bir şey de farklılık göremiyorsun. Can çıkar huy çıkmaz ya hani evet öyle işte durum. Sen değişmezsin. O değiş-e-mez. Siz beraber olsanız da birbirinizi anlamazsınız. Anlatamazsınız derdinizi.

Sen "ak" dersin, o "kara" anlar. Sen "yeter" dersin, o "daha" der. Sen "gülmek" istersin, o "aksiyon" bekler.

O nasıl olsun? Bu nasıl olsun? Planlar yaparken anlaşılıyor ki biz daha kendimiz "olamamışız". Olamadığımız şeyler üzerinde konuşmak, ahkam kesmek de tam bizlik ya. Yok daha fazla uzatmayayım. Hadi eyvallah...

İçim Karışık.

Tam gözlerimi kapatıp "ohh be" çekecekken bu çok saçma. Bu olanlar. Bu yaşadıklarım. Karşımdakiler, yanımdakiler.

Bir toparlanmama izin verseniz. Bir bekleseniz. Bir de ben kendime gelsem. İstemeden olduğunu söyleseniz mesela. Beni kırmayı istemediğinizi. Beni üzmek istemediğinizi.

Ağlamıyorum da beter durumdayım sanki. Canım acıyor. Bi şeyler saplanıyor sanki. Olmak istemediğim halde olduğum kişiye üzülüyorum. Varlığına tam alışamamışken yokluğuyla kaldığıma acıyorum. Kalmak değil de... Kendimi yoksun bırakmaya çalışıyorum.

En iyisi bu. Ben onun yanında olgun davranmaya çalışıyorsam bu beni değiştiriyor demektir.

Dun akşam ilk defa kendim gibi davrandım. Hiç iyi olmadı. Hiç hoşlanmadı. O benim farketmedi.

Hani eğleniyorduk biz? Hani aramızdaki "şeye" isim koymaya bile gerek yoktu. Keyfimize bakıyorduk.

İsteyip de söyleyemediğim şeylerle doldu sayfalar. Burada bile yeteri kadar rahatlayamıyorum eskisi gibi.

İçimi karıştırıyorsun. Aklımdan geçtim. Ruhumu bile karma karışık yapıyorsun. Benim dinlenmeye ihtiyacım var. Cidden beni koruyup kollayacak birine ihtiyacım var. Omzuna başımı yasladığımda gözlerimi kapatmaya korkmayacağım birine ihtiyacım var. Sen değilsin o. Sanırım. Yani.

Sen olsaydın ne iyi olurdu. Her şey o kadar tanıdıkken... Sen, kokun, dokunuşların. Bir tek sözlerin de problem var. Onlar da diğerlerini yıkıp geçiyor işte. 3 doğruyu götürüyor 1 yanlış. Sen olsaydın. Yan yana olduğumuz anın güzelliğini anlasaydın ya. İşine gelmez anlamak. Kim bilir kaç kişiyle daha? Ahhh! Bu fikri sevmedim.

Saçması, sapanı, aglayanı, soranı... Hepsi sırada... Kendimi tanıyamıyorum. Bütün hayat neşemin böyle aptalca şeyler yüzünden uçup gittiğine inanamıyorum.

Evet farkettim ki bu çocuk bana iyi gelmedi. Şirinliklerimi, çocukluklarımı yok etti. Beni değiştirdi ki ben bunu istemedim. Büyümek istemedim ben. Bu karmaşıklık bi bitse de bende rahat etsem. Benim kararlarım işe yaramıyor. Sanırım ona söylemediğimden.

Benim Bu...








Yapma!

Bir insan bir hatayı bir kez yapar değil mi? Olmaz! Ben bir hatayı 3-5 kez yapmadan duramıyorum. Öyle normal insanlar gibi ders çıkarmıyorum. Nerde var deli? Ben orada soluk alıyorum.

Yoruldum. Cidden yaşadığım bi ilişkide yoruldum. Hatta tükendiğimi hissediyorum. Sebebi belli. İstemediğim şeyleri yapıyorum. Herkese ders verirken kendim binlerce kitabın hepsini bile okusam bir tane bir şey anlamıyorum.

Canım acıyor, içim acıyor. Neden? Çünkü "aslaaaa" ama "aslaaaa" birine 2 cümle kurmayacağım. Bir tanesi

- Seni özledim.

ı-ıh. Yasak. Bitmiştir. Ah her seferinde bitti diyerek başa dönen yegane yetenekteki insan olarak bu sefer sadece sözlerime dikkat edeceğimi söylüyorum.

Cidden sakin biri değilim. Her gittiğim yerde farklı bişeyler bulurum. Farklı davranırım. Ya bi kez buradaki olayları okusa anlayacak. Ama yok. Gururuna yedirip okuyamaz. Ah ah...

Kendime Nil'den Ne garip adam şarkısını armağan ediyorum.

kendime buldum bi Garip Adam
üstüme gelme yine bozuk kafam
kaderim mi garip ama gercegim mi
ya da öyle garip degilde garibim mi
yok ama belli olmaz
kollarını sararsın sarılmaz
ona güven olmaz
seversin taparsın oralı olmaz
o hali inanılmaz
egersin bükersin kırılmaz
yok ona ulaşılmaz
şu alemde tek kalsam o benim olmaz

Ne Garip Adam Ne Garip Adam
Ne Garip Adam
öpsem anlamam
tatsam anlamam
baksam anlamam

yok ama belli olmaz
kollarını sararsın sarılmaz
ona güven olmaz
seversin taparsın oralı olmaz
o hali inanılmaz
egersin bükersin kırılmaz
yok ona ulaşılmaz
şu alemde tek kalsam o benim olmaz

Ne Garip Adam Ne Garip Adam
Ne Garip Adam
öpsem anlamam
tatsam anlamam
baksam anlamam


Aha! İşte tam benlik..

13 Eylül 2010 Pazartesi

Belki

Belki saçmaladım.
Belki abarttım.
Belki gereksizdi.
Belki aptalcaydı.
Belki o iyi değildi.
Belki bende sorun vardı.
Belki sorun ondaydı.
Belki kalbi vardı.
Belki aklı yoktu.
Belki duygusuzdu.
Belki belki belki belki...


Ayyyy. Onun da... Sevgisini de... İlgisini de...

Ya koskoca bi hafta bir kez "özledim." desin diye bekledim ya kendime inanamıyorum. Saçmalığın kuyruklusu...

Geçti geçti...

Saçmalama...

Ne zaman ona fazladan değer verdiğimi farkediyorum? İşte o zaman kendime kızıp duruyorum. Ne gereksiz. Ne saçma. Ne aptalca.

Ya kim o? Niye normalde yapmadığım şeyleri yapıyorum? Kimseyi umursamazken ona bu fazla sorumluluğu niye yüklüyorum?

Amaaaaannnn! Tey tey tey.

Birinden vazgeçmem gerektiğinde bendeki mantık hep aynı.

- Kimleri unuttum ben. Onu mu unutamayacağım?

Yasemin'e göre paşamız beni umursamıyormuş. Peki ben ne kadar umursuyorum? Şu an farkettim de hiç umursamıyorum.

Evet. Kabul. Birinin sevgisine, ilgisine, şefkatine ihtiyacım var. Hayatımdaki her şey sorunlu. Her şey allak bullak. Ama tutup bana zerre değer vermeyen birine olduğundan daha fazla değer vermek en son istediğim şey.

Herşey karşılıklı ya bende! Kurallarımı yıkma! Beni olduğumdan daha farklı görme.

Bi anlasan. Kollarındaki kimdir? Nedir? Ne düşünür? Bi anlasan. Ya o adamın her şeyi anlaması aynı mentaliteye sahip olmamızdı. Aynı düşünüyorduk. Aynı! Benim fikirlerimi yabancılamıyordu. Ya da ben bir şey söylediğimde garipsemiyordu. Kıyaslama yapmak gereksiz. 10 senesi var. Aklının öyle çalışmaya başlaması için.

İçimden çıkıp haykırmak geliyor.

- Aptalsın. Farkında değilsin.

diye. İçimden her bakışımda geçiyor.

- Bi bilsen...

Etrafımdakileri, aklımı karıştırmak isteyen onca kişiyi... Ama bilemezsin sen. Anlamazsın da. Çünkü işine gelmiyor. Çünkü eğer farkına varırsan o zaman bu kadar sakin davranma sebebimin "normal"e dönme çabası olduğunu anlarsın. Eh bu da işine gelmez. Sen beni öyle sakin ve uslu gördün ki. Ahhhh! Çok yanlışşşşş!

Yanmışsın! Yanlışsın!

Bu kadarı yeter sana...

8 Eylül 2010 Çarşamba

Yazık

Ne varlığımdan habersin, ne yokluğumdan. Yazık cidden. Emeğe, değere, düşünmeye... Hepsine. Toptan yazık.

Senin yerinde olmak isteyenleri düşünüyorum da. Ah diyorum sadece.

Dünyadaki tek erkek de sen değilsin, tek kadın da ben. O yüzden öyle rahatım ki. Sen git, gez, dolaş. Ben olduğum yerde kalsam bile bulurum birilerini.

Yazık.

7 Eylül 2010 Salı

İstisna...




Şu ana kadar yapmadığım bir şeyi yapıp birine 2. şansı verdim. Ki Allah'ım ben eşeğim!

Öyle böyle değil hemde. Eşekliğin önde gidenini ben yaptım.

Adam duygusuz, adam bencil, adam ruhsuz, adam anlamaz. Anlamıyor. Ne hissettiğimi anlamıyor. Anlattım.

- Bıdı bıdı oldu. Çok yıprandım. Çok üzüldüm. Uzun zamandır sessiz sakinim.

Bütün beni yıpratan şeyleri laf aralarına sıkıştırarak. Ama anlamıyor. Anlatıyorum. I-ıh.

Üzgünüm çünkü belki de düşündüğümden daha fazla önem verdim. Üzgünüm görmediğim değeri ona gösterdim.

Ah istisna olacak insan mı? Değil mi? Bu tartışma bile beynimi hiç etti. Aklım karışık. İçim karışık. Herşey allak bullak.

- Ne neşeli kız ya???

Heee çok. Sorma. Öyle iki lafla berbat ediyorlar ki. Keyif, neşe hepsi uçuyor. Balonlar gibi. Boş bomboş gibi...

Acır.




Hani insanlar korkar ya bişeylerin olmasından. Hani olduğunda canı yanar bilir ya. Benim de öyle işte. Canım acır. Yaram kanar. Korkuyorum.

İstemiyorum. O bir şeylerin olmasını. Her erteleyişimde daha kötü oluyor. Ertelendikçe katlanıyor. Uzun uzadıya içimdeki liste ortaya çıkıyor. Hem can yakıyor. Hem canımı...

Aptalca belki. Bencilce. Ama üzülmek istemiyorum. Kimsenin beni üzmesini istemiyorum. Artık dursun. Huzur bulayım istiyorum. Vazgeçmiş gibi bir şeylerden. Vazgeçirmiş gibi. Kendini kaybetmiş de bulmaya hazırlanmış gibi.

Üzüldüğümü gördükçe daha çok gelenlerin olmadığı bir dünya gibi. Çocuk olduğum doğru. Büyümüş numarası yaptığım da. İstemiyorum.

Ne sen gel canımı acıt, beni üz, beni kır... Ne de geldiğin gibi git. Ne gel, ne git. Hiç var olma hatta. Hayatıma girme. Beni alt üst etme. Aklımı daha fazla karıştırma. Varmışsın numarası yapma. Beni düşünüyormuşsun. Aklındaymışım. Yalan dolana gerek yok. Sen yanımda olma.

3 Eylül 2010 Cuma

İstanbul

Sen büyüksün. Sen acıtırsın. Sen ağlatırsın. Sen güldürürsün. Sen üzersin. Yıkar geçersin. Alttan almazsın hiç bir şeyi.

Ya bol bol verirsin gönlünden kopanları, ya kıyamazsın. Uzun uzadıya yaşatırsın bir şeyleri... Olmazsa buldurmazsın. Aratırsın, sordurursun.

Yetinmeyi öğretememişler sana. Gözün doymaz ya senin. Ne alsan yetmez sana. Az gelir. Dahasını istersin.

En kötüsü az çektirmezsin insanlara. Acıman yok senin. Varlığın ayrı, yokluğun ayrı dert. Senle yaşanmaz. Sensiz hiç olmaz.

Önce aşık edersin kendine. Tüm güzelliklerini serersin gözler önüne. Sonra başlarsın kötülüklerini göstermeye. Bitirmezsin hiç bir şeyi.

Aşkların farklı, aşıkların farkı... Aşıkların birbirine uymaz. Uydurduğunu sanarsın sen gözlerini boyarsın. Boyalar silindiğindeyse dımdızlak kalırlar oldukları yerde. Kimisi Yeniköy'de sahilde, kimisi Taksim İstiklal'de. Ah be İstanbul.

Bitirmedin. Bitmedin. Bizleri erittin. Tükettin. Belki de farkettirmeden yitirdin. Bizim yitirdiklerimizin yerine yenisini vermedin. Sen aldıkça aldın. Büyüdükçe büyüdün. İçini açtın. Sardın sarmaladın. Canını yaktıklarına tebessümü yine sen koydun. O gamzeleri sen doldurdun.

Bitir artık. Hem bize çektirme, hem kendin çekme. Hem yorma, hem yorulma. Yeter.

Var Mısın?

Var mısın? Yok musun? Yanımda mısın? Değil misin? Orda mısın? Sesimi duyar mısın? Beni tutar mısın?

Canım ağlamak istiyor sanki. Bi sebep yok hemde. Bomboş bakıyorum sanki. Duyguları alınmış, eline text tutuşturulmuş bi tiyatrocu gibi. Rolümün gereğini yapıyorum sanki. İstediklerimi değil. Birşeyler eksildi.

Bulamıyorum. Bağırıyorum. Çağırıyorum seni yanıma. Yoksun. Umurunda bile değil. Takmıyorum. Ya da öyle görünüyorum ya. Ne kadar doğru? Ne kadar gerçek?

Kimleri unuttum ben seni de unuturum. Ama olay şu sende beni kandırmak için rol mü yaptın? Yanımdayken mutlu değil miydin mesela? Yanındayken iyi değil miydi? Ah o kadar mı yalandı yani?

Neyse sakinim. Neyse neyse. Umurumda değil. İstediğinle olabilirsin. İstediğinle mutlu olabilirsin. Azad ediyorum seni. :) İstemediğin, bişeyler hissetmediğin biriyle olma tabi ki.

Söylemedin böyle bir şey doğru. Ben uydurdum. Ama yok olman değil ki istediğim. Biri hayatımda bi varlık göstermeyecekse niye onunla olayım? Niye zaman geçireyim? Niye?

Canın isterse yanımdasın ya. Canım isterse yoksun demektir. Sana aşık değilim doğrudur. Ama yanındayken mutluyum. Sana kızsam da, küssem de mutluyum. Fazlasını beklemedim ki. Hatta istemedim ki. Senden bağlılık yeminleri duymayı istedim mi hiç? Bana vaadlerde bulunmanı?

"Bilinçli tüketiciyim." demiştim. "Paylaşımcı" değilim bir tek. Neyse artık seni ilgilendirmez dimi? Di.

2 Eylül 2010 Perşembe

Alma Ahımı!

Herkese diyorum bunu. Almasınlar ahımı. Tutar mazallah.

Bişeyler eksik. Bir parça eksik. Ama ne? Düşünüyorum, bulamıyorum. Aklımdakiler yeterli gelmiyor sanki. Eksik olan parça bi yerden sesleniyor da yolu bulamıyorum. Yanına varamıyorum. Uzaktan ses vermesini istiyorum o kadar.

Kalabalık içinde boğuluyorum resmen. Öyle dolu ki etrafım. Öyle boş bir doluluk ki. İnsanlar akbaba gibi. Sanki orada bana bir şey olsa kapışacaklar bi parça eti.

Bir de sanırım Allah'tan belamı istiyorum ben. Bir ara kimseden ilgi görmediğim için üzülürdüm. Şimdi ilgiden boğulmak üzereyim. Yok böyle bir olay.

Sanırım Deniz'in söylediği doğru geçen yıl Aralık'tan beri ben "kazana düştüm.". Kazan artık benim. Paylaşayım diyorum ı-ıh. Ne yapsam? Ne etsem?

İçim acıyor. Kaybettiğim şeyleri düşününce.

Ah etmedim hiç ama edebilirim. Bi garanti veremiyorum.