31 Ağustos 2010 Salı

Çok Başarılı.

Çok başarılı bir çalışmaydı kendimi takdir ediyorum. Öyle böyle değil. Yine kendimi başladığım noktada buldum.

Tam doğruluğuna inanıyorum bir şeylerin. Hooooop! Allak bullak. Hooooop! Döngünün ortasında. Hooooopppp! Çember daralmış. Ahanda böyle bu işler.

Tebrikleri bekliyorum. Bekliyorum.

Sanırım




Sanırım benim kendimi rahatlatmak için yapmam gereken yoga, meditasyon fln herhalde. Şu kafamı boşaltmak için ne yapmam lazımsa yapacağım.

Bugun yine eşeklik edeceğime eminim ya ne olduğuna dair bi fikrim yok henüz. :)

30 Ağustos 2010 Pazartesi

İnanırsam...

Taş olayım. Ciddiyim. Herhangi bir erkeğe güvenirsem taş olayım. İnanmıyorum hiç birinize. Güvenmiyorum.

Öyle boş bir cesaretiniz var ki... Öyle burnu büyük laflarınız var ki... Kaderinizden kaçabileceğinizi sanıp döne döne aynı hataları yapıyorsunuz. Biriniz değil. Beşiniz değil. Her biriniz...

Hatalar insanlar için doğru da bu kadarı fazla be. Bu kadarı bana "bile" fazla. Gün geçmiyor ki yeni bir olayla karşılaşmayayım. Biriniz çıkıp bir eşeklik etmesin. Ettiğiniz eşekliklere inandığım için ben ayrı eşeğim. Ayrı aptalım. O konuya hiç girmiyorum.

Ama ciddiyim. Artık inanmıyorum. Öyle bir boşluk oldu ki... Öyle aptalca düşünceler var ki... Gerek yok aslında. Kimseye inanmadan da yaşamımı sürdürebilirim değil mi? İnanmak şart mı? İnanmadan olmaz mı?

Biri yalan söylediğinde anlıyorum artık. Hareketinden, tavrından. Eskisinden çekmiştim çekeceğimi ama tek iyi yönü yalanı yoktu be! Yalan söylemedi hiç. Biliyorum söylemediğini. Çünkü tek güvenebileceğim erkek o. Evet doğru. Hayatım boyunca belki de beni kayıtsız,şartsız sevebilecek bir o. Ama bendeki sevgi O'ndakiyle aynı değil. 2 kez yeniden çabaladım. O da öyle. İlerlemiyor. Gitmiyor. Onun beklediği, istediği yolla benimki bir değil.

Canımı acıtmak isteyen olursa sırasını beklesin. Bu aralar ön saflar fazla dolu. Hatta tıkış tepiş. Bi geri git. Bi dur. Daha sonra gelirsin. Nasılsa ben bıraktığın gibi hep saf, aptal beklerim. Olduuuuuu... Görüşelim...

26 Ağustos 2010 Perşembe

Eskisi Gibi...

Hersey aynı tas aynı hamam. Yine buldum aynısından. Yine aldım başıma dert.

-Kendi kendine gelin güvey oluyorsun.

bu söz çok pis koyar işte. Neyse sorun yok. Bittiyse bitti.

Ama olay çok komik. Kızın biri bana :

- Birlikte misiniz?
diye soruyor. Ben de :

- Hayır. N'oldu ki?
diyorum. Gelen cevap süper ötesi.

- Bana ilişkisi olmadığını söylemişti zaten. Emin olmak istedim. Görüşürken rahat olayım diye. Nasıl biridir?

Ohaaaaa! Ohaaaaa! Ohaaaaaaaaaaaaaa! Olaya gel. Adamla beraberim ya da öyle sanıyorum. Ama konduramadığım için "hayır" diyorum. Ve aldığım cevapla kısmi felç geçiriyorum.

Tebrik ederim. Böyle eğlenceli bir şey yaşattığınız için. Hepinize. Toptan. Şimdi gidebilirsiniz. Kutlama yapmak lazım ne de olsa.

Düşünüyorum.

Ben nasıl biriyim ki? Ne yapıyorum ki?

Düşünüyoruummm... Düşünüyorummm.. İçinden çıkamıyorum. Normalde kıskanç değilim diyen ben kıskanıyorum. Saçmalıyorum. Bir sürü şeye "bilmiyorum" diyorum. Bilsem de söylemiyorum.

İçimde saçma sapan hisler. Gereksiz yüzler. Hareketler. Of aklım darmadağın. Daha fazla yazmasam iyi olur sanki.

Düşünmenin faydası yok. Koyver gitsin.

20 Ağustos 2010 Cuma

Açım!

Yine başa sardık olanları. Yine. Yine açım ben. Sanki bu sefer doyarım hissi vardı içimde, olmadı. Olmalıydı sanki. Olsaydı.

Bu boşluk doymak bilmiyor bi türlü. Aç gözlü çok. Obur bi çocuk gibi. Karnını doyurmak değil gözünü doyurmak mesele ya. Doymuyor. "Doymak" kelimesini çıkarmış aklından.

İlgisizlik beni öldürecek. Sevmiyorum. O yakınsa hep yakın olmalı bence. Bi yakın bi uzak durma olayını kaldıramıyorum. Sindiremiyorum. İstemiyorum.

Öyle bi hatun olamadım ona yanıyorum. Sürekli aynı ilgiyi koruyacak birini bulamadığıma ayrıca yanıyorum.

Aynı ilgi, aynı dozda verilmeli bana. Bu açlık hissi öyle kaybolur anca. Yoksa gitmez ilelebet kalır benimle yaaa... :S

Hastalık.

Hastalık bu bildiğin. Beynini yiyip duran bu sorular. Akın akın hucum eden anılar fln.

Zor arkadaşım bu. Her hali her tavrı zor. Sen sen olduğun için herşeyin farkındasın ya. O değil. Sen biliyorsun ya olanları. O değil. Sen kırılıp dökülüyorsun ya. O değil.

Ya bir şeyi de beraber yaşayalım. Olmaz. Ben ayrı yaşarım. Sen ayrı. Oldu canııım. Tamaaaaam... Görürsem söylerim.

Tek başıma bir aşk yaşamak isteseydim senle işim olmazdı ki. Bi kendine gel lütfen. Bi Aklını başına devşir. Bi normale dön.

19 Ağustos 2010 Perşembe

Böyleyim.




Değiştir artık. Değiş artık. Yeter artık.! Offff!

Yalnızlık.




Bu kalabalık, bu insan seli bana hiç mi hiç iyi gelmiyor. Aklım karma karışık. Ne istediğim, ne istendiğimle ilgili bütün bu yaygara. İçimden gelmiyor.



"Yüzüm gülmüyor." diyen o "bozuk" güruha döndüm. İçin için söylenip duran. Bu kalabalığın içinde yalnız kalan. Aklım başıma geldikçe daha da yalnız kalıyorum. Sanırım. Yani. Her an her dakika gülmemi beklemezler değil mi?





Kulaklarım uğulduyor sanki. Sıkıldım. Boğuluyorum. Bir sürü el boğazıma yapışmış sanki. Ben ittirmeye çalıştıkça daha çok sıkıyorlar. Nefes alamıyorum ya ben!

Ortada sorun yokken, her şey güllük gülistanlıkken bu huzursuzluk yakamı bırakmıyor.

- "Bir şey eksiiik!"

Ağır ağır fısıldıyor. Bir de acımasız ki sorma. İnsafsız! Ah! Olmayan, yarım aklıma daha çok musallat oluyor. Yetmedi. Yetmez tabi.

Doymak bilmez, huzursuzluğum daha da artsın ister. Gününü gün etsin, keyfine baksın ister.

İster hep. Hep ister.

-"Beni rahat bırak!"

Dediğinde sana ses vermez. Bi an tek başına kalırsın. Sonra anlarsın ki nereye gitsen tek başınasın.

O bi var. Bi yok.

Bi gelir. Bi gider.

Bi sever seni. Bi yerden yere vurur.

Bi gerçek yüzünü gösterir, güldürür. Bi canın acısın ister, öldürür.

Bi sen düşünürsün O'nu. O herkesi düşünür. Çok düşünceli olduğu için değil de çok yani daha çok... Ayyy!

Kalabalıklar boğarmış beni. Yenildim bir de. Kime? Kimseye. Neye? Hiç bir şeye.

Eeeee sorun ne? Sorun da yok. Sıkıldım işte.

Güzellik.

"Her yaşın bir güzelliği var.
En güzel çağımdayım."

Vay be. Sen öyle san. Güzelliği varmış. Nerdeymiş? Kimdeymiş? Kimmiş? Evet. Evet. İçim geçmiş.

Güvenmiyorum. O'na güvenmiyorum. Bu'na güvenmiyorum. Şu'na inanmıyorum.

İçim yıkık, dökük. İçim paramparça. Yaptıklarımdan pişman değilim de yapmadıklarıma bu acımam.

Çöpe attıklarıma. Görmemezlikten geldiklerime. Duymamış gibi yaptıklarıma. Ayyyy!

Benim yaşımın bi güzelliği yok. Aptallığı var. İşine gelirse...

12 Ağustos 2010 Perşembe

Zalim.

Sezen Aksu fonda "Senin Allah'ın yok! Zaliiiim!" diye inletmekte ortalığı.

Canım yana yana yakmayı da öğrendim sanırım. Akıllanmak değil de delilikle bunu başardım. "İntikam" dedim. "Öfke" dedim. Geçti gitti işte. Bi sözle yerle bir ettim. Bi sözle birini kendimden uzaklaştırdım. Çok da iyi oldu. Pek de güzel oldu.

Pişman değilim. Asla! Bunu hatta daha fazlasını çoktan haketmişti.

Velhasılı kelam. Kendi edip kendi bulanlara diyeceğim söz :

- Beter olun ulan!

Olmazsanız oldururuz. Oldurduk. :D

11 Ağustos 2010 Çarşamba

Bilemedim.

Şimdi ben biriyle konuşurken eğleniyorum ya bu doğru değil mi ki? Kendim için bişi yapamaz mıyım? Yaparsam yanlış mı olur ki?

Bir kere de rahat olayım. Bir kez.

Eğlenen, gerçekten gülen ben olayım artık. Doğrusunu, yanlışını, eksiğini düşünmeden...

"Defalarca nester vurulan,
Sonra geçti deyip sarılan,
Ama hala kanayan,
Yara bende."

Eh iyi demiş Sıla. Bilmez ki kimse ne olup ne bittiğini. Görmezler gerçek olan seni. Simdi iyi gibiyim ya. Bi aksilik çıkar mı diye düşünüyorum?

Bu işin neresinde bir terslik olur diye düşünüyorum. Halbuki iyi zaman geçireyim yeter. Vallahi. Başka bir şey istemiyoruumm... :)

Gerçekten bak! :D

10 Ağustos 2010 Salı

En Komik Tanışma.

Hayatımın en komik tanışma olayını yaşadım ben bugün. Yok böyle bi olay.

4 arkadaşımın ortak tanıdığı birini Facebook'ta ekledim. Oh my god! Konuşmaya başladık fln.

Sonra bu sabah ben açlıktan ölmeden önce konuşurken

- bana simit alsanaaaaaa!

dedim. O da spordan çıktığını ve birazdan getirebileceğini belirtti.

10 dk sonra kapıya geldi. Ama yüzünü görmeliydiniz. Yok böyle bişi. Beni uzaylı sandı sanırım. :D

Öyle bi bakışı var ki. "Sen gerçek misin?" der gibi.

Tabi olay çok komik. Çünkü adamla ilk konuşmam da "hacı." dedim. Hahahah. Sonra "kızım, ogluum, len, lan, s..r" gibi kelimeler havada uçuşunca yazık çocuğa şaşırdı tabi.

Hahahaha. Hakikaten yazık. Ah bu arada beni tanıyan arkadaşı benim için "deli o." demiş. Öyleymişim gerçekten. Şu an farkettim. :D

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Kendine Gel!

Bu bir "kalk borusu" ya da isyan durumu değil. Yoruldum. Gücüm de bi yere kadar.

Seni düşünmekte yetti bana. Koyverip gitmekte. Nereye gitsem geldin. Nereye saklansam bulup çıkardın. Hiç mi düşünmedin halimi?

Azıcık insafa gelsen de düşsen yakamdan. Bıraksan bu her an, her dakika takip olayını. Kontrol etmeni istemiyorum. Bana karışmanı da.

Duymak istediklerimi söylesen ya. Söyle de içim rahatlasın.

"Kendine gel!" de mesela. "Bırak!" ya da "Unut!" de. Benim de hiç olmadığı gibi söz dinleyesim gelsin. Sözünü dinleyeyim. "Peki." diyeyim. Sonra arkanı dön ve git.

Ben de "kendi"me geleyim. Git...

7 Ağustos 2010 Cumartesi

Maskeler...





Hepimizin taktığı bu maskeler düşse? Yok olsa birden.

Bu sahte gülücükler toz bulutuna dönüşse?

O herkese tepeden bakan gözler senin içini görse?

Olduğun gibi?

Hep var olduğunu bildiğin ama görmek istemediğin gibi?

O küçücük kız, çocuk çıksa ortaya?

O dimdik duran sen, o güçlü olduğunu iddia eden benliğin tuzla buz olsa?

Seni için için kemiren düşüncelere teslim olsan?

Ya da aklından geçenleri herkese söylemek zorunda olsan?

Düşünsene!

Yalan söyleyemiyorsun?

Beni sevdiğine inanmıyorum mesela?

Beni hep görmek istediğine?

Bi ömür geçirmek istediğine?

"Bitti" diyorum bugunku gibi. "Bitti."

"Şimdi gidebilirsin." diyorum az önceki gibi.

Sende durumun vehametine kapılıp "Peki." diyorsun dimi?

Paranoya Hali...

Bi adamın her hareketi mi yalan olur? Her sözü, bakışı, dokunuşu, öpüşü...

Güvenmedim hiç. Ama istedim sanırım. İnanmak istedim. Sevsin istedim. Beni düşünsün istedim. Evet hata ettim.

Kıskanmadım. Hala da kıskanmıyorum. Acıyorum daha çok. Yanlışlarıyla yaşamalı. Yanlış olduğunu bile bile yapmalı o.

Anlaştım. Evet anlaşma yaptık. Ne istediysem kabul etti. Sıradan olmalıydık. Herkes gibi.

Yandım. Dokundum, sarıldım, öptüm. Yandım. Deli gibi yandım hemde. Hata ettim ben.

"Uzak dur!" emrine uymadım yine gördüm onu. Yine gittim yanına. Yandım işte. Kimsenin yapamadığını o yaptı. Bu hale getirdi işte. Acıttı canımı. Yıktı geçti. Açık denizde bi başıma bıraktı. Tek başıma. Önce hep yanımdaydı ya. Öyle sandım ben. Böyle olmazdı filmlerde. Böyle bırakmazdı kızı adam. Böyle gitmezdi. Gitse de geri dönerdi ya. Ona inanmışım meğer. Yalvarırdı kız ölmek için öyle bişeyde. Ben ölmek için yalvaramam ki. O bile kabul olmaz. O bile beni bulmaz.

Ölsem n'apardı ki? Üzülür müydü? "oh be!" çeker miydi arkamdan? Bi şişe açıp içer miydi? Mutluluk sarhoşu mu olurdu?

Dengi Dengine...

Herşey öyleymiş. Belki de ben haddimi aştım? Belki de yanlışa el uzattım. Adem'le Havva'daki "Yasak Elma"yı istedim belki? O belki dengini bulmuştu. Ya da ben bulmuştum? Çok önceden. Çok çok eskiden.

Yaptığım yanlışlar kapanmaz ki. Kapatamaz ki. Bu yaraların izleri durmaya devam ettiği sürece içten içe geçmez ki.

Boğuluyorum. Nefes alamıyorum. Her nefes canımı daha çok yakıyor.

N'aptı Böyle?

Çok büyük "ah" aldım ben. Ben sığınacak bi liman istiyorum artık. Bu dalgalarla boğuşmaktan öylesine yorgun düştüm ki. Unutmak için değil, dinlenmek için sığınayım.

Aklımı başıma toplayayım mesela. Başımı omzuna dayayım. Okşasın saçlarımı. Öpsün istiyorsa. Konuşmasın. Hiç bi söze gerek yok. Yalana dolana. Boş vaadlere.

O'na da söyledim. "boş vaadlerle işim yok." diye. "Herkese söylediğin yalanları yanımdayken bir kenara bırak." diye. İstemiyorum. Hayallerim yok. Bugünüm önemli. Şu anım. Sonrası için duymak istediğim bir şey yok. Sözlere gerek yok. Tutul-a-mayacak sözlere. Umutlara. Gereksiz duygulara. Şu an! Ne hissediyorsun?

Acınası bi halde olduğumu düşünmeyin sakin. Yok öyle bişey. Ben iyiyim. Öyle iyiyim ki hatta hiç bir şey beni üzemez. Öyle güçlüyüm ki kimse karşımda duramaz. Ben ben çok iyiyim. Üzülmüyorum. Ağlamıyorum. Mutsuz değilim. Ohooo etrafımda o kadar çok insan var ki? Ve hepsi öylesine gerçek ki imkanı yok yalnız kalmam. Bu kalabalıkta yalnız kalmak mümkün mü ki?

Gözlerimden akan yaşlara bakmayın. Hiç bir önemi yok. Alerjim var ondan. Ben ağlamam bile. O zaten bana bir şey yapamaz. Haddine mi düşmüş? Kimseye ihtiyacım yok. Vazgeçtim. Ben bana yeterim. Ben böyle iyiyim. Gücüm de kuvvetim de yerinde. Onun bi yıkıntı bıraktığı yalan. O'nun her sözüyle içim içimi yemiyor mesela. Ona ne?

Yapmadı bir şey. Yapması mümkün değil. Beni üzmesi de, kırması da. Etrafımdakiler buna izin mi verir sanki? Herkes sever beni. Benim onları sevdiğim gibi severler. Kimse beni kullanmayı düşünmez bile. Onlar için fedakarlıktan kaçınmayacağımı bilirler ama benim aracılığımla da bir şey yapmazlar.

Ah yalanın bini bi para işte.! Aynı içimin bin parçasının anca bi para edeceği gibi. Bi insanın her hareketi mi rol olur? Olur. Sosyal sorumluluk bu. Olur. İşte aynen böyle.

Bırakıp Gitsem Buraları...

Fettah Can'ın albümündeki "kahpe dilleri" şarkısını dinliyorum yaklaşık 3 saattir. Ve bende düşünüyorum. "Bırakıp gitsem buraları, arkamdan ağlar mı birileri?" diye.

Veremediğim değer kaldı mı? Kalmıştır. Kesin. Harcadığım onca iyi insanlar. Onca kestirip attığım bir daha konuşmaya bile gerek duymadığım insanlar. Onların içinde bana "ah" edenler olmuş mudur? Olmuştur illaki.

Sonra teselli için sarıldığım onca insan. Kalbimi kırıp giden, ardında bıraktığını bir kez bile görmeyen, göreceğinden kaçan onca kişi. Arkadaşı, dostu, sevgilisi. İçim acıyor.

Niye ağladığını bilmez mi insan? Bilmiyorum. Niye yazdıığını? Onu da bilmiyorum. Kimseye anlatamıyorum.

Boğazımda bi yumru. Yutkunamıyorum. Hayatımın içine ettim belki de hırslarım yüzünden. Farkediyorum. Geç kaldım. Sana, ona, hayata.

İçin için gülüyor belki bana herkes. "salak işte." diyorlar. Belki o bile böyle söylüyor. Bu rol de bitsin artık. Mutsuzsam "mutsuzum be!" diyebileyim. Hep gülmeyeyim n'olur? Hep mutlu gözükmeyeyim. Hep güçlü olmayayım. Ne farkeder ki hayatımda? Bundan daha fazla mı acı çekerim sanki? Bundan daha kötü mü gider yoksa?

Güçlüyüm ya ben. Gelsin her şey. Koymaz bana. Öyle duruyorum ya. Farketmiyor kimse. Hala büyümedim ben. Hala orda küçücük bi kızz çocuğu var. Büyümüyor bir türlü. Bi bakışına, bi sözüne kırılıyor. Görmüyorsun. Hıçkırıklarını duyman mümkün değil. Onu dinlemen de mümkün değil.

Bu yara geçmeli artık. Bu acı. Bu ağrı. Bu sıkıntı. Her ne boksa! Yoksa ben bittim. Ben yitirdim herşeyi. Kaybettim belki.

6 Ağustos 2010 Cuma

Karışık.

İçim o kadar karışık ki anlatamıyorum. Normal bişi yaşamadığımı ya da normal olmadığımı çok az kişi biliyor. O kadarı bilsin zaten. Bu kadar olay başkasının başına gelmiş olsaydı ne yaparlardı acaba?

İçimden herşeyi bırakıp gitmek geçerken olduğum yerde kalmaya mecburum. İçim acıyor artık. Gitmeliyim. Durmamalıyım burda. Bu şehirde. Buradan uzakta olmalıyım. Herşeyden bihaber olduğum zamana geri dönmeliyim. Ama nasıl?

- Ama'lar yasaktı bana!-

Herkese verdiğim talkımlardan bana arta kalan salkımlar canımı sıkıyor. Madem o kadar aklım var. Madem başkasına verilecek kadar çok o zaman bana neden yetmiyormuş gibi geliyor?

Kimseyi beğenmeyen, herkese kusur bulan o kız işte. Herkesle ilgili fikir beyan eden o patavatsız. O kendini bilmez. Heh! O benim! Benim O!

İçim karışık. Dışım karışık. Herşey karman çorman. İçinde olduğum her olay gibi. Bu karışıklık içinde kendimi kaybettim ben. Hükümsüzdür. Bulanın sevabına bir cami avlusuna bırakması rica olunur.

Sonradan!

Bazı olayların sende ne yaralar açtığını sonradan anlıyorsun. İlk anda olanların farkına zaten varamıyorsun.

Pişmanlık krizleri baş gösterdiğinde ise sen sen olmaktan çıkıyorsun. İşte yapma, etme, düşünme, düşünde demeye gelmiyor hiç bir şey.

Yaptın, ettin artık. Pişmanlıktan ölsende çare yok. Geberip gitsen de.

Ya yapmadan önce önlemi almalı ya da olduktan sonra tadını çıkarmalı. Düşündüğünde yüzünde bir tebessüm oluyorsa bırak pişmanlığı ya. O an mutluymuşsun işte.

İstedin çünkü. Sen istedin oldu. Sen istedin yaptın. Sen istedin olmasını. Sonradan pişman olma boşuna.

PS : Bu telkinlerim kendime. Kimsenin üzerine alınmasına gerek de yok hani.

5 Ağustos 2010 Perşembe

Bahtsız Bedevi...

Bazen hakikaten "bahtsız bedevi" gibi hissediyorum kendimi. Hani her şeyi ayarlarsın son dakika bi gol gelir ya. Son dakika o golü kalende görürsün ya. Aynen hissettiğim bu.

Ben ne zaman plan, program yapsam aksilik çıkar. Olmazsa olmaz. Kesin gelir. Bulur.

Bi haftadır yaptığım program her gün ertelendi. Ertelendi. Bugun de en olmayacak gün aslında. Ama kararlıyız ya buluşacağız.

Tövbeler olsun.

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Ey Aşk!

Duy artık. Duy da ses ver. Duy da bir el uzat.

- Herkes hakettiğini yaşar.

Yaşıyoruz da hakettiğimiz mi? Hakedemediklerimiz mi? Hata nerde? N'aptık da yanımızda kimse yok? Ne söyledik de etrafımızdakileri kaçırdık? Nedir yani?

İçimden geldiği gibi hareket etmek istiyorum. Sonra pişman olmamak istiyorum. Eğlenmek istiyorum. Sevmek, sevilmek istiyorum. Ey aşk çok şey mi istiyorum?

Yalan dolan olmadan, kimseye hesap vermeden, sevabıyla günahıyla sevmekten bahsediyorum. Herkes birilerinin hayatının içinde. Herkes bir hesap sorma halinde.

- Olmaz olmaz.

Derken olanlar oldu hepimize. İmkansızlara kucak açtık haberimiz yok.

- Gerçekten mi?

Gerçekleri farkettin mi? Nedir "gerçek" ki?

Ey Aşk! Duy artık! Bizim de hakettiğimiz bir "aşk" yok mu? Aşık olanlar hep "iyi"ler mi? Bizdeki kötülükleri yüzümüze yüzümüze böyle mi vuruyorsun?

Olmuyorum! Aşık da olmuyorum! Sevmiyorum da! Ey aşk isyanlardayım!

Haykırsam Dünyaya!

Gerçekten bunu istiyorum. Haykırayım. Bağırıp çağırayım. Beni üzmek için sıraya geçmiş onca insanın karşısında diklenmek istiyorum.

- Ben var ya ben!

İçin için onların şaşkınlıklarıyla eğlenmek, bu ana kadar görmedikleri yüzümü farketmelerine sebep olmak. Ahhh! Ahhh! Nerde bende o cesaret?

- Peki.

Sinirlendiğimi bu sözden anlayabilirsiniz aslında. Kızdığımı, bozulduğumu...

- Peki.

O kadar kızgınım ki! Önce kendime! Yapmamam gerekenler belliyken "inat olsun" diye. "Bana bir şey olmaz" diye. "Olursa ne ala olmazsa pekala" diye.