3 Eylül 2010 Cuma

İstanbul

Sen büyüksün. Sen acıtırsın. Sen ağlatırsın. Sen güldürürsün. Sen üzersin. Yıkar geçersin. Alttan almazsın hiç bir şeyi.

Ya bol bol verirsin gönlünden kopanları, ya kıyamazsın. Uzun uzadıya yaşatırsın bir şeyleri... Olmazsa buldurmazsın. Aratırsın, sordurursun.

Yetinmeyi öğretememişler sana. Gözün doymaz ya senin. Ne alsan yetmez sana. Az gelir. Dahasını istersin.

En kötüsü az çektirmezsin insanlara. Acıman yok senin. Varlığın ayrı, yokluğun ayrı dert. Senle yaşanmaz. Sensiz hiç olmaz.

Önce aşık edersin kendine. Tüm güzelliklerini serersin gözler önüne. Sonra başlarsın kötülüklerini göstermeye. Bitirmezsin hiç bir şeyi.

Aşkların farklı, aşıkların farkı... Aşıkların birbirine uymaz. Uydurduğunu sanarsın sen gözlerini boyarsın. Boyalar silindiğindeyse dımdızlak kalırlar oldukları yerde. Kimisi Yeniköy'de sahilde, kimisi Taksim İstiklal'de. Ah be İstanbul.

Bitirmedin. Bitmedin. Bizleri erittin. Tükettin. Belki de farkettirmeden yitirdin. Bizim yitirdiklerimizin yerine yenisini vermedin. Sen aldıkça aldın. Büyüdükçe büyüdün. İçini açtın. Sardın sarmaladın. Canını yaktıklarına tebessümü yine sen koydun. O gamzeleri sen doldurdun.

Bitir artık. Hem bize çektirme, hem kendin çekme. Hem yorma, hem yorulma. Yeter.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder