21 Eylül 2010 Salı

Arıza Mood...




Duvarlara anlatmalı derdini insan. Ne de olsa bi tek onlar sana kalıyor. Seninle sabahlıyor. Gecelerine ortak oluyor. Duvarlar dinlesin beni.

Anlattıklarımı, anlatacaklarımı, içimi, dışımı... Beni bilsin önce. Beni anlasın. Cevap veremese de dinlesin dursun. Gözyaşlarımı saklasın. Gizlesin hep.

Sözler yetmiyor bence. Anlatamıyorum. Nasıl bi ruh halim olduğunu... Ne istediğimi, ne düşündüğümü... Yetmiyor kelimeler. Dökülmekle bitmiyor. Hala bişey var. Yutkunamıyorum. Canımı yakan bişey. Acısı, sızısı başka.

Bugün Levent yayın sırasında ağlarken

- Bak koyun gibi sözünü dinleyen çocuğun değerini bilmedin, şerefsizin biri n'aptı sana?

Dedi. Şerefsiz değil de anlamadı o. Farketmedi. İşine gelmedi. Yanlış zaman.

Ah hala kendimi kandırıyorum. İyi kız olmak zorunda mıyım sanki? Kötü olsam kime ne? Küfretsem, bağırsam, çağırsam, vursam, hırpalasam... Ahhhh!

Issız bi yere gidip bağırmak istiyorum. Yankılansın sesim. Ama benden başka kimse duymasın.

- İstemiyorum seni.

- Sevmedim.

- Alışmadım.

- Umursamadım.

- Hiç olmadın ki...

diye haykırayım mesela. Kandırayım kendimi. Çocuk gibi kendi söylediklerime inanayım. Sonra daha inandırıcı olsun hayatım. Ciddi insanlarla beraber olayım. Ciddi olayım. Gülmeyeyim. Ağlamayayım.

Ne çok taktım he. Ben böyle miydim? Yani böyle biri miydim? Yoooo... Ne maceralar atlattık yahu. Neler geldi karşımıza? Ahhhh... Uzatmaaa... Uzatmaaaaaaaaa!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder