19 Ağustos 2010 Perşembe

Yalnızlık.




Bu kalabalık, bu insan seli bana hiç mi hiç iyi gelmiyor. Aklım karma karışık. Ne istediğim, ne istendiğimle ilgili bütün bu yaygara. İçimden gelmiyor.



"Yüzüm gülmüyor." diyen o "bozuk" güruha döndüm. İçin için söylenip duran. Bu kalabalığın içinde yalnız kalan. Aklım başıma geldikçe daha da yalnız kalıyorum. Sanırım. Yani. Her an her dakika gülmemi beklemezler değil mi?





Kulaklarım uğulduyor sanki. Sıkıldım. Boğuluyorum. Bir sürü el boğazıma yapışmış sanki. Ben ittirmeye çalıştıkça daha çok sıkıyorlar. Nefes alamıyorum ya ben!

Ortada sorun yokken, her şey güllük gülistanlıkken bu huzursuzluk yakamı bırakmıyor.

- "Bir şey eksiiik!"

Ağır ağır fısıldıyor. Bir de acımasız ki sorma. İnsafsız! Ah! Olmayan, yarım aklıma daha çok musallat oluyor. Yetmedi. Yetmez tabi.

Doymak bilmez, huzursuzluğum daha da artsın ister. Gününü gün etsin, keyfine baksın ister.

İster hep. Hep ister.

-"Beni rahat bırak!"

Dediğinde sana ses vermez. Bi an tek başına kalırsın. Sonra anlarsın ki nereye gitsen tek başınasın.

O bi var. Bi yok.

Bi gelir. Bi gider.

Bi sever seni. Bi yerden yere vurur.

Bi gerçek yüzünü gösterir, güldürür. Bi canın acısın ister, öldürür.

Bi sen düşünürsün O'nu. O herkesi düşünür. Çok düşünceli olduğu için değil de çok yani daha çok... Ayyy!

Kalabalıklar boğarmış beni. Yenildim bir de. Kime? Kimseye. Neye? Hiç bir şeye.

Eeeee sorun ne? Sorun da yok. Sıkıldım işte.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder