11 Ağustos 2011 Perşembe

Yağmur!


Yağmurla beraber bi dinginlik çöker ya hani. Bi durgun, sakin olursun sanki. Göstermelik herşey.

İçin için kaynadığın halde çok umursamaz davranmaya devam edersin. Hani elle tutulur, gözle görülür bi sebep olsa bulup çıkarsam diye beklersin. Sabırsızsın ama dayanırsın. Hiperaktifsin ama oturup kalırsın.

Halini, tavrını çözemezsin kendin bile. Doğruyu, gerçeği ayıramazsın da deli olursun bu haline. Kim bilecek ki senden başka? Neler yaşadığını, fırtınaları, durulmaları kim bilecek? Ellerin, ayakların uyuşmuş. Yüzün, gözün şişmiş. Kim görecek?

Elinden kadehler düşmemiş. Yarışmışsın kendinle sürekli. Ne diye içiyorsun ki? Ne diye yazıyorsun? Ne diye inanıyorsun ki? Kime ağlıyorsun?

Yağmur yağarken seyredip sorularına cevap arıyorsun. Anlamıyorsun, neden böyle olduğunu. Etrafındakilerin içi titremez miydi? Sebepler, sonuçlar doğurup durduğu yetmedi mi?

Camın üzerindeki damlalar birbirine çarpıp alıp götürüyordu da tek tek. Anılar da önce bir bir gelmeye başlıyordu. Sonra birbirine çarptıkça bi başkası, bi diğeri...

Aklına geldikçe daha çok çarpıyor kalbin. Daha hızlı. 4 nala koşturuyor aslında. Bi de seni uçurumdan atmak ister gibi, arkadan itecek diye korkup kendini atacakmışsın gibi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder