5 Eylül 2011 Pazartesi

Etrafımız Çevrili!


Eller yukarı!

Sakin ol!

Dik dur!

Etrafımız çevrildi, kaçış yok. Ya ona yem olacaksın, ya diğerine. Kurtuluşun yok. Yağmurdan kaçsan doluya, doludan kaçsan tufana, kasırgaya kadar gider bu iş.

Aklın karışmasın. Nasılsa olacaktı bi yerde. Suçluluk hissetme, yapmayan mı kaldı içimizde?

Sanki istememişsin gibi, sanki yanıp tutuşmamışsın gibi, sanki onu görmeye katlanamıyormuşsun gibi daha ne kadar devam eder bu oyun? Daha ne kadar istemediğin şeylerin peşinde gizli gizli dolanıp durursun?

Kime ne? Senin yaşadıklarından kime ne? Kimi sevdiğinden? Kime aşık olduğundan? Kimle maceradan maceraya koştuğundan? Kimi görünce içinin titrediğinden kime ne? Ona ne? Sana ne?

Sen bile engel olamazsın bişeylere. Sen bile "yok" dediklerini kabul ettiğine inanamazsın sonra. Sen bile farketmezsin olaylar bitmeden.

Bittikten sonra da "ah"ların "vah"ların faydası olmaz hiç birimize. Dik dur, dik otur, kendine gel. Ne ilk, ne son. Yenisi de gelir, eskisi de döner. Gider, gelir.

Öyle bi savunmasız kalmışız ki, aç kurtlar sarmış dört bi yanımızı. Çevrilmiş etrafımız, sözler, yeminler, jestler, güzellikler, incelikler. İnanırız biliyorlar çünkü. Kanarız her söze. Her güzelliğe. Her inceliğe. Bizi düşündüğünü sandığımız herkese kucak açtık ya biliyorlar. Hissediyorlar bi kere.

Bi yere kadar! Bi yerden sonra akıl ermeye başlar, yapmaman gerekenleri bilirsin. Sözler, yeminler yalandır. Hal ve hareketler roldür. Oyunun kuralıdır. Oyunun kurallarını sen koymaya başladığında idrak edersin, aslında hep kandığını, hep kandırıldığını. O da geçer. O da biter. O da gider.

Ve lütfen, sen artık bi zahmet kendine gel.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder