16 Mart 2011 Çarşamba

Paratoner...


Bitip tükense de rahatlasak artık. Gece mi? Gündüz mü? Biter mi? Başlar mı?

Hayatımız karman çorman. Bir ton soru bir ton yalan...

Nelerle avutuyorum kendimi? Neleri kabul ediyorum? Nelerden medet umuyorum?

Keyfini çıkaramadığım bi hayat var elimde. Hani çok güzel kocaman bi yeşil elma verilmiş de tam ısırdığım yerden çıkan kurda tekrar rastlarım diye uzaktan baktığım. Elimde ama yemeye korktuğum o elma gibi hayat.

Halbuki ne var yani küçücük bi kurt çıktıysa? Kurdu tükürdüm, attım. Ama yok. Korkuyorum. Göz göre göre kendi keyfimi kendim kaçırıyorum. Boş yere elimde bi o yana bi yana çeviriyorum.

Fazla fazla umut ediyorum aslında. Biri gelecek, tutacak elimi, bırakmayacak, koruyacak, kollayacak, saracak, gerekirse sarsacak. Yoooooooooook ama öyle biri. Yok beni bulan aklı başında biri. Nerde var deli? Kesin benimle.

Paratoner gibiyim. Evlisi, bekarı, okumuşu, cahili, aptalı, zekisi, güzeli, çirkini, zengini, fakiri, iyisi, kötüsü... Her çeşit var elde. Peki sorarım hangisi bana uygun? Söylüyorum. Hepsinden 1 özellik alsam 1 kişi zor elde ederim. İstediğim bir adamı zar zor bi araya getiririm. Keşke imkan olsa. Keşke böyle bir ihtimal olsa.

Ne de güzel olurdu... Çok değil ki isteklerim aslında. Güvenmek istiyorum. Onun yanında herşeyi unutayım istiyorum. Vakit istiyorum. Sevmek ve gerçekten sevilmek istiyorum.

Merak ediyorum paratoner işlevini ne zaman kaybederim? Ne zaman biter? Son bulur da rahat ederim.

Benim 50 kişiye ihtiyacım yok da o 50 kişinin benle konuşmaya ihtiyacı var buna ne yapacağız?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder