12 Mart 2012 Pazartesi

Yol...


Kazanmak için yola çıktığımız her seferinde tökezlemek zorunda mıyız? Sevmek için başladığımız her ilişkide hayal kırıklıkları yaşamak durumunda mıyız?

Kime inanmalı insan? Kimi sevmeli? Bunlar önceden belli mi?

İhtiyaçlar doğrultusunda koştuğumuz kucaklarda yaşayamadığımız, yaşadıklarımızdan anlamadığımız, kendimizi tanımaya başlarken hep yarım kalışlarımız... Bizi bizden daha iyi anlar mi birileri artık? Kendi kendimizi anlamak da bi yere kadar!

Bi lafıyla bizi dünyanın öbür ucuna sürükleyecek kişiye ne olmuş? Bi kelimesiyle yüzümüzde gülücükler açtıracak adam nerede doğmuş? Huzuru kalp atışında bulma şansımız varsa ve bi elimizi tutsa, bi sarılsa, bi saçımızı okşasa en azından şu dünya gailelerinden kurtarsa...

Neresinden başlasak elimizde kalıyor bu hayat. Her gün yeniden doğar gibi yeniden başa dönsek de değişmiyor, bizi zorluyor, üzüyor, yoruyor, yıpratıyor. Günler, geceler birbirine ekleyip yüzümüzde kırışıklıklar, saçlarımızda beyazlara yol açıyor.

Ufak ufak olayları birbirine ekleyip burdan arşa gidiyor da aklımız, biz ne uzuyoruz ne kısalıyoruz. Olduğumuz yerde bir şeylerden kopmaktan korkar gibi, düşüncelerimizde bile gizlediklerimiz var gibi... Kendimizi kandırır, doğruyu söyleyemezmişiz gibi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder