21 Kasım 2011 Pazartesi

Bit Pazarı...


Eskilerle ilgili her olayda aklıma Yalın’ın şarki sözü geliyor "eskiye rağbetse burası bitpazarı, dönüşü arızalı." Malumunuz eski dediğimiz şeyin son kullanma tarihi geçse bile bir yerden burnunu çıkarır, el çırpar, "ssssht, pssssht" der. Yapar yani.

Sen de ne yapacağını şaşırırsın, utanırsın, sıkılırsın, terlersin, titrersin. Bir kere bu "eski" sıfatını alanlar zaten bir şeyleri önemsemedikleri, değerlerini fark etmedikleri için bu şekilde anılırlar. Ama yooook. "Her insan 2.bir şansı hak eder" mottosunu bize kabul ettirenler var ya hani, asıl onlar suçlu! Biri bir hata yapsa, “yok bir daha yapmaz”. Yapar tabi ki, yapıyor! Hatta seni eşek tepmişten beter ediyor. Eee sonuç? Iih! Değişen bir şey yok.

Bazen çok katı kurallar koysanız da kendinize, hayatınızın aşkı addettiğiniz kişiyle bittikten sonra acıdan dibe vuruyorsunuz. Boy veriyorsunuz tabiri caizse, n`oluyor peki? Olan size oluyor. Hastalanıyorsunuz, ilaçlar, sivilceler, kâbuslar, uykusuz geceler... Ve tam siz normal hayatınıza yeniden adapte olduğunuz sırada sizin o gömdüğünüz "pembe mezarlık"tan kalkıp gelen "eski" adli canlı zebani, hortlak işlevi görüyor. Yine başa dönüyorsunuz.

Bizim kontrollünü sağlayamadığımız “kader” adı verilen serüvende rolümüz bu. Peki rolleri değiştiremez miyiz? Text’leri versek birbirimize. “Bu bana uygun değil”, “bu tam seni anlatıyor” olmaz mı? “Benim hedeflediğim başroldü beyler/bayanlar, yardımcı roller ve küçük harfler bana göre değil.“ İşte bu resti çekip arkamı dönmek istiyorum. Dönüp, dolaşıp, türlü insanlardan, çeşit çeşit yataklardan bana gelmeni istemiyorum ki. Ben senin hayatındaki o “kör nokta” olmak istiyorum. Sonuçları ne olursa olsun. “Bitti” dediysek de bitsin, gerçekten.

Bitince bitmeli, devam edecekse sonuna kadar gitmeli. Yarım yamalak olmamalı işte. Anlatamıyoruz. Anlamıyorlar. Ne kâbuslar, ne ateşler atlattık biz. Yanımızdalar mıydı? Gitmişlerdi. Şimdi nedir dertleri? “Hey dostum, derdin ne senin?” Amerikan dizilerinden çekip çıkarmak istedim bu soruyu. Sonra da “dank!” diye sorup cevabını beklemek istiyorum.

Hayatımız öyle allak bullak ki her şeye kusur bulabiliyoruz. Mesela “bas gaza” değil de “dön başa” olmalı o şarki. Tekrar tekrar yaşıyoruz bir şeyleri, deja vu, “an”ı değil sürekli “aynı” şeyi yaşıyoruz. Değiştirme şansımız da yok üstelik. Verilen akıllar boşa, kurulan cümleler boşa, boşa yaşıyoruz boşa…

“Koyma akil 7 adim gider” diyen büyüklerime selamlarımı gönderir, verdiğim akılla 7 ay bile idare edemeyen arkadaşlarıma teessüflerimi bildiririm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder